12 Ekim 2019 Cumartesi

Plutarkhos - Marcus Antonius - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Tarih - Biyografi


Yazarımız Plutarkhos MS I yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarıdır. Kendisini günümüze devreden “Paralel Hayatlar” yazı serisiyle tanırız. Asıl olanı ise kendisinin ciltler dolusu bir yazım hayatı olduğudur. Kaynağın ilk elden sahibidir.

Plutark’ın tarihte önemli olması sayısız eserler vermesinden ziyade kitaplarında 151 tane yazarın ve Aristoteles’in günümüze ulaşamayan 70, Theophrastos'tan ise 50 alıntısı bulunmaktadır. Bunlar bile yazarın ne kadar değerli olduğunun birer kanıtı olmaktadır.

Plutarkhos okumanın başka bir durumu ise Montaigne ile Shakespeare’den Schiller ile Gothe’ye kadar herkese kaynak kitap olmasından ileri gelmektedir. Cicero gibi o da bir Platon hayranı ve ardılıdır. Her ne kadar yaşamı kynik öğretilerine yakın olsa da düşünce yapısı birebir Platon öğretileriyle uyuşmaktadır ve Yeni Platoncu’dur. Bir kaynağa göre 227 eser yazdığı söylenmektedir. Ancak günümüze erişen çok azı biz okurlara sunulmuştur.

Marcus Tullius Cicero - Ölümü Küçümseme - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce


Uyku böyle güzelken kim bilir ölüm nasıldır? Hiç düşlediniz mi ölümünüzü ya da sizsiz bir dünyanın da var olabileceği gerçeği ile yüzleştiniz mi? Zamana hüküm eden Kronos dahi – Kronoloji ismi bu titandan türemiştir. – bu kavrama yenik düşmüştür. Ömrümüzü geçmişten bu güne koyacak olursak ve zaman bir okyanus ise bizim yaşam süremiz bir damla kadar hacim edebilir mi bunu düşlemek gerekmektedir.

Roma’da MÖ 106 tarihinde doğan hitabet ustası, şair bakışlı siyaset adamı. MÖ 75’te questor, MÖ 69’da aedilis, MÖ 66’da pretor ve MÖ 63’te ise consul olmuştur. Hatta dönemin saygın kişisi tarafından “pater patriae” – devletin babası- unvanını almıştır. Bunların hepsini ise kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya yapmış ve Roma’da kendi döneminin en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi olmuştur. Atlı sınıftan olduğu için Roma tarihinde bir ilk olarak consul seçilmiştir. Küçüklüğünde Yunancayı öğrenmiş ve hocası Yunan Hatip Apollonius Molon tarafından – hocası aynı zamanda Jul Sezar’ın da hocasıdır – “Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlar için üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hâkimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların elinde geçecek.” diye küçük yaşında övgüye mazhar oldu. Bu söylem ise Cicero’nun dil becerisinin ve ne kadar iyi bir hatip olduğunun bir göstergesidir. Cicero bir filozof değildir ancak çok iyi bir gözlemci ve harika bir düşünürdür. Amacı ulusu olan Roma’ya Yunan felsefesini tanıtmak, kendi diline çevirmek ve kendi dilinde bir şeyler vermek isteyişi milliyetçi kişiliğini öne çıkarmaktadır.

Plutarkhos - İki Yüzlü Hayatlar ve Hileler - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Biyografi


“Benim ben değiştiğimde değişen ve ben başımı salladığımda başını sallayan bir arkadaşa ihtiyacım yok; gölgem bu konuda çok daha iyi.” Plutarkhos

Yazarımız Plutarkhos MS I yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarıdır. Kendisini günümüze devreden “Paralel Hayatlar” yazı serisiyle tanırız. Asıl olanı ise kendisinin ciltler dolusu bir yazım hayatı olduğudur. Kaynağın ilk elden sahibidir.

Plutark’ın tarihte önemli olması sayısız eserler vermesinden ziyade kitaplarında 151 tane yazarın ve Aristoteles’in günümüze ulaşamayan 70, Theophrastos'tan ise 50 alıntısı bulunmaktadır. Bunlar bile yazarın ne kadar değerli olduğunun birer kanıtı olmaktadır.

“Yüksek konumlar insanın davranışlarını değiştirir, bunlara erişen kimse ölçüsüz ve kendini beğenmiş olur, insanlığını unutur.” (Alıntı)

Plutarkhos okumanın başka bir durumu ise Montaigne ile Shakespeare’den Schiller ile Gothe’ye kadar herkese kaynak kitap olmasından ileri gelmektedir. Cicero gibi o da bir Platon hayranı ve ardılıdır. Her ne kadar yaşamı kynik öğretilerine yakın olsa da düşünce yapısı birebir Platon öğretileriyle uyuşmaktadır ve Yeni Platoncu’dur. Bir kaynağa göre 227 eser yazdığı söylenmektedir. Ancak günümüze erişen çok azı biz okurlara sunulmuştur.

14 Eylül 2019 Cumartesi

Tom Robbins - Parfümün Dansı - Kitap İncelemesi - Roman - Edebiyat


Cansız maddelerin ya da canlıların ruhudur koku desek acaba yanlış bir düşünce ortaya atmış olabilir miyiz? Ruh kişiliği tanımlayandır, tıpkı koku gibi. Bir insanın burnunun bir trilyon kokuyu algılaması ve bunların çoğunu hafıza etmesi inanılması güç bir durum olsa da gerçektir. O zaman şunu söylemek gerekir ki kişi deneyimlediği kokuyu 30 yıl hiç duyumsamadan yaşasa ve 31. yıl bu kokuya yeniden maruz kalsa bu kokuyu tanır. Ne kadar harika bir hafızalama değil mi? Muhtemelen sizlerin de bu tarz duyduğunuzda hatırlamaya çalıştığınız kokular olmuştur.

Kokunun tarihçesi çok eskilere dayanmaktadır. Eski devirlerde ovalanma ya da yağlanma –mesihleme- gibi durumlara maruz kalıp bedenin güzel kokmasını sağlamaya çalışmışlardır. MÖ 5000 lerde Mısır’da ve daha eski tarihlerde Greklerde tanrılara kokulu otlar yakılır, güzel kokan bir – parfümüm -  dumanlı koku yaratmaya çalışırlardı. Güzel kokma çalışması çağımıza ait bir uğraş değildir.

“Maddesel şeylerin insanı hayata bağlama gücü nice idealistin sandığından çok daha fazladır.” (Alıntı)

30 Ağustos 2019 Cuma

Diogenes Laertios - Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce


Sessizim, siz okurlarını esinler.

Her şey aslına ve ahdine uyarak düşünmeyle başladı. İnsan hem yaratılmışların en güçsüzü ve hem de yaratılmışların en güçlüsüdür. İlk yaratılmış olarak kabul edilen Hz. Âdem düşüncesizliğinden mi atıldı cennet adı verilen bahçeden? Karşısında zekâyı iyi kullanan bir kötü vardı, ismi Arif olan. Hz. Âdem’i aykırı düşünmeye itecek ne söylemiş olabilir? Her şeyin harika olduğu cennetvari bir yerden kovulmaya sebep olacak şey neydi? “Sonsuzluk!” yani “ölümsüzlük arzusu” bir insanın aklını başından almaya yeter de artar bile. Demek ki iyi olan akıl sahibi olsa bile asıl zekâ kötüye meyil edendedir. Kötü olmak yaratıcılık gerektirir, inovasyon ve pratik düşünceyi kuvvetlendirir, kişiye sonsuz bir düşünme aşkı yaratır. Düşünce hazlardan meydana gelse de kin, şiddet ya da kıyım içerse de kötü olan bu yanını geliştirir ve mükemmel zekâya ulaşır. Bunlar benim kendi evrimleşmemiş, salt görüşlerimdir. Üzerine koyulabilir ancak daha iyi bir şey düşleyene kadar bu düşüncem benim istisnai doğrumdur.

Dil, toplum, kavram, düşünce, mantık gibi kelimelerini aklımda harmanlıyor ve acaba hangisi bir öncekine önayaklık etmiştir diye yorarken kendimi “Kavram’ın” sanırım bunların en birincisidir diye düşlemekten alıkoyamıyorum. Kavramları aşılayan ise dil ve dilin gerekliliği toplum, toplumun oluşması düşünce ve düşünce de mantığı ileri atmaktadır. Kavram yoksa dil yoktur, aynı şekilde kavram yoksa evrende yoktur. Sonra yeniden kafam karışıyor ve kavramı ortaya atan düşünce nereye gitti diye tam düşünürken o da nesi peki bu düşüncelerin doğru olduğunu sayan mantığında kavramdan önce gelmesinin gerekliliğini görüyorum. Ancak yeniden ilk sıralamaya dönüyor ve aydınlığın anası olan karanlığıma gömülüyorum.

1 Ağustos 2019 Perşembe

Marcus Tullius Cicero - Yasalar Üzerine - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Hukuk


Dün Aristo'nun oğlu Glaukon’la Pire’ye inmiştim.* Anımsadınız mı bu cümleyi, Platon’un Devlet eserinde giriş cümlesidir bu. Buraya almanın nice sebepleri var. Öncelikle Pire liman kasabasıdır ve kalabalık bir yerdir. Bu husus önemli bir çağrışım yapmakla kalmayıp, limanların ticaretlerin merkezi olduğu da vurgulanmaktadır. Buradan varacağımız yer ise; kalabalık, ticaret ve ihtiyaçlar. Bunlar hâsıl olduğunda devletin temeli yavaştan atılmaya başlanır. O yüzden Pire önemli…

Roma’da MÖ 106 tarihinde doğan hitabet ustası, şair bakışlı siyaset adamı. MÖ 75’te questor, MÖ 69’da aedilis, MÖ 66’da pretor ve MÖ 63’te ise consul olmuştur. Hatta dönemin saygın kişisi tarafından “pater patriae” – devletin babası- unvanını almıştır. Bunların hepsini ise kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya yapmış ve Roma’da kendi döneminin en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi olmuştur. Atlı sınıftan olduğu için Roma tarihinde bir ilk olarak consul seçilmiştir. Küçüklüğünde Yunancayı öğrenmiş ve hocası Yunan Hatip Apollonius Molon tarafından – hocası aynı zamanda Jul Sezar’ın da hocasıdır – “Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlar için üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hâkimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların elinde geçecek.*” diye küçük yaşında övgüye mazhar oldu. Bu söylem ise Cicero’nun dil becerisinin ve ne kadar iyi bir hatip olduğunun bir göstergesidir.

31 Temmuz 2019 Çarşamba

Gotthold Ephraim Lessing - Düzyazı Fabllar - Kitap İncelemesi - Fabl - Dünya Klasiği - Edebiyat


Bugün elim ve ayağım kendi bilincim neticesinde bütün işlerden çekildiği gündür. Ne kartal geldi yücelerden derdin ne dedi, ne de tilki o kurnazlığıyla sorunlarımıza çözüm buldu, insanlar zaten sormazlar. Yaran neredeyse elin oradadır diyorlardı ya hani, benim yaram ruhumda ve avuçlayacak ellerim işi bıraktı.

“Birinin mutluluğu bir diğerinin mutsuzluğudur.” (Alıntı)

Fabl’a kıssadan hisse desek çok daha yerinde bir söylem olurdu. Hayvanların konu edildiği, şiirsel ve genellikle ders verme niteliği taşıyan, ahlaki önermeyi hedefleyen öyküden bozma yazı topluluğudur fabl. Günümüzde aktif olarak pek fabl sanatçılarına rastlamasak da Antik Yunan ve Roma dönemlerinde bu yazım türlerinin pirleri ve öncüleri vardı. En önemlilerden birisi Aesopos’tur. Daha sonrasında La Fontaine fabl yazılarına komiklik katarak halkın beğenisini almakla kalmamış, kendine özgü bir fabl tarzı geliştirmiştir. Tabi bu durum birçok kişi tarafından epeyce eleştirilmiş ve yadırganmıştır.

“Kartala sormuşlar: ''Yavrularını neden yükseklerde büyütüyorsun?''
Kartal cevap vermiş: ''Onları aşağılarda büyütseydim, yetişkin olduklarında güneşe bu kadar yaklaşmaya cesaret edebilirler miydi?'' (Alıntı)

25 Temmuz 2019 Perşembe

Frédéric Gros - Yürümenin Felsefesi - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce


Hepimiz her sabah ev dediğimiz bir prizmadan çıkar, gitmek istediğimiz yere ulaşmak için kare, dikdörtgen başka bir prizmaya biner ve başka iş dediğimiz bir prizmaya ulaşmaya çalışırız. Bilinçli ya da istemeyerek koşullandırılmışızdır artık günlük iş ritüellerini yerine getirmek için. Sabah erken kalktığımız için yüzümüz asık ve donuktur, akşam eve dönerken argın ve yılgınızdır. Daha iyi yaşayabilmek için daha çok kazanmaya çalışırız, ama asla yeteri kadar kazanamaz ve ileri ki dönemlerin hayallerini kurarız. Lakin döndüğümüz yer yine bir prizmadır. 21. yüzyıl insanı geleceğin kâhinidir, neden mi? 30 yaşındaki memura 40 yaşında ne yapıyor olabileceğini söyleyebilirim. Çünkü o kadar monoton bir hayatın bireyleriz.

“...kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde hep kendidir. #Nietzsche” (Alıntı)

Köyden şehre gelmek bir kurtuluş olarak görünen bir dönemde şehirden köye dönmenin imkânsızlığını tadan birçok birey vardır.  

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Raymond Radiguet - İçimizdeki Şeytan - Kitap İncelemesi - Roman - Edebiyat - Dünya Klasiği

Mutluluk varılacak bir nokta değildir, varılacak noktaya giden yoldur. Sahip oldukları şeyler kişileri mutlu etmez, sahip olmadıklarımızın mutlu edeceğine inanırız. Mutluluğunda galibiyet gibi bir zıttının olduğunu hiç aklınıza getirdiniz mi? Nasıl ki galibin oluşması için birilerinin mağlup olması gerekiyorsa mutluluğunda başkalarına mutsuzluk olarak bir duygu durumu yansıması olabilme gerçeğidir. Biraz daha açalım isterseniz konuyu ve düşleyelim… Hayatın aslında bir kumar olduğu aşikârdır ve kazanan mutlu, kaybedense mutsuzdur. Yeni bir iş bulma mutluluğunuzun aslında bir başkasının işini kaybetmesinden ibarettir. Ya terfileriniz, onların mutlulukları neyden olsa gerek, geçeceğiniz pozisyonun boşluğu neden olabilir? Muhtemelen orada da bir başkasının mutsuzluğu ya da yitimi yatmaktadır. Siz şimdi burada gülüyorsanız emin olun tebessümünüzü gerçekleştirebilmek için başka yerde bir başkası gözyaşı döküyordur. İstisnai durumlar elbette vardır.

“Birileri için felaket olan, başkaları için mutluluk olur.” (Alıntı)

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Hesiodos - Theogonia, İşler ve Günler - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Edebiyat - Mitolojiler - Şiir


Toprak, su, hava ve ateş. Ateşi kaldırıp, Tahta deyip girizgâhı zıplatmak isterdim ama anlatacağımız eser Homeros’un kitapları değil, saygıyı hak eder Hesiodos. Toprakla giriş yapmamın sebebi ise toprağın kendiyle uğraşanı bir nevi filozofa çevirdiğine inandığımdan dolayıdır. Bir çiftçi eğer ki öğrenmek isterse gerçeği ve hayatı anlamlandırmaksa amacı toprağa baksın yeter. Su değende bulamaç olan bu madde ne verebilir ki bize?

En başta varlığın oluşması için bir maddeye gereksinim olduğunu vurgular toprak, ekmeden biçemezsin der insanoğluna. Bir “tohum” olmadan bir canlı ortaya çıkaramazsın! Ve uygun zamanı kollamazsan der tohum; ben yiterim, bitmemi filizlenmemi istiyorsan ise gökyüzünü izle, çevrendeki hayvanları ve bulutları “gözlemle.” İşte bu etkenleri gördüğünde sür toprağa beni ve bekle, bekle ki “sabrın” ne demek olduğunu anla! Başının öne eğilmesinden asla korkma, biliriz ki biz “olgun başak baş eğer, eğik durur.” Bil ki veremeden alamayacağın bir dünya düzeni üzerinde yaşamaktasın. Bu dünyada Aden Bahçesi (Cennet) kurallar yoktur, meyveler ağaçlarda kendi kendine büyümez, nehirlerinden ballar ve şaraplar akmaz. Sabrın sonunun selamet olduğunu görürsün, “zaman” her şey için çözümdür ve “emeğin” ne kadar kıymetli olduğunu anlarsın. Emeksiz hiçbir şeyin olmayacağına “kanaat” getirirsin ve bu kadar “çilenin” ardından ürünlerini hasat ettikten sonra anlarsın ki; doğanın kuralları asil kurallardır ve burada hiçbir şey boşuna var olmamıştır. Unutmayın ki; “Umut varsa geleceğin varlığına iman ediyoruzdur.”

18 Temmuz 2019 Perşembe

Lev Nikolayeviç Tolstoy - Kreutzer Sonat - Kitap İncelemesi - Roman - Dünya Klasiği



Sonbahar hüzün mevsimi derler ya kim çıkardı acaba bunu… Neyi düşündü, aklına ne geldi de sonbaharı diğer mevsimlerden ayırıp bir ayrılık havasına soktu. Seven ağaç sevilen yaprak mıydı da hazan mevsimini yakıştırdılar sonbahara. İnsanın hayal gücünün asla sınırı yoktur, mutluluğunu başka bir bedenin varlığına bağlayanlar elbet sevdiği gittiğinde sonbaharda yaprak döken yaz ağaçlarına dönerler, çıplak, silik ve yalnız. Aşığın âcizine “Ferhat” derler.

Birini hayatımıza sokmak, ilgi duymak ihtiyaç mıdır? Hele aşk, herkes âşık olduğunu sanır ancak bunun bir merak olduğunu bilmez. Merak aşkı tetikler, kişileri yakınlaştırır, birbirlerine ilgi duymasını sağladığı için iletişimi kuvvetlendirir. Her aşk aslında güzel başlar, çünkü kişiler birbirini merak eder, buna ise “ben seni tanımak istiyorum” diyerekten meşru bir kılıf uydurur, merakları tükenene kadar samimi, içten bir birliktelik yaşarlar. Merak bittiğinde ise arkasından ayrılık gelir. Hepimiz farklı insan türleriyiz ve her birimizin tadı bir başkadır. Duygu olarak, düşünce olarak hep farklı keyifler, hobiler peşinde koşarız. İşte bu sebeple hayatımıza başka başka insanlar girer ve biz belki bir tanesiyle hayatımızı noktalarız. Eşler arasındaki bu aşk dediğiniz şeye bir alışveriş desem belki bana kızanlarınız olacaktır. Ancak şunu söylemek gerekir ki her beraberlik bir alışveriştir. Kişiler kendi yalnızlıklarını karşısındaki eşine sunar ve eşi de kendi yalnızlığını alır, aldığı yalnızlığa karşılık kişiye sunar.

16 Temmuz 2019 Salı

Trevanian, Rodney William Whitaker, Nicholas Seare - Şibumi - Kitap İncelemesi - Edebiyat - Polisiye - Roman


İnsanlar acı çeker ve bu çekilen acıların ödedikleri bedeller olduğunu zannederler. Ne kadar saçma bir durum değil mi? Başkasının hatası neden senin bedelin olsun. Aptal bir beynin kurguladığı saçma sapan eylemler sonucu aldığın yaralar ve acılar senin bedelin değil, kaderindir. Özel yeteneklerin yoksa, bir paratoner gibi şansı üzerinize çekmiyorsanız kaderiniz pekte değişim göstermeyecektir. Ancak üzülmeyin, insan hep yeniden başlayabilendir.

Şibumi güzelliğin içerisindeki estetik, zenginliğin içerisindeki mütevazılık, kalabalığın içerisindeki münzevilik ve iletişimin en doğal, en güçlü halidir. Hep deriz ya mutluluk insanın içindedir ve bütün eylemlerinin içerisinde mutluluk yatar. İnsanın umduğu ile bulduğu arasındaki durumdur mutluluk. Beklentilerinizi küçültün ve küçülttükçe emin olun ruhunuz biraz daha dinginleşecek, huzura biraz daha yakışıp şibumiye ulaşacaksınız. Rüyasını kontrol edebilenler ve zaman zaman astral seyahatlere çıkabilenler ne demek istediğimi daha iyi bilirler; bizler bir parça değil aksine bir bütünüz.

5 Temmuz 2019 Cuma

Ernesto Sabato - Tünel - Kitap İncelemesi - Edebiyat - Roman


Herkes öldürür sevdiğini deyip konuya Oscarlı bir dalış yapmak istiyorum. Wilde’nin bu muazzam şiirinin kitabın çok güzel bir özeti olduğunu bilmenizi istiyorum. Bana göre şiir bu kitabı kesinlikle tamamlıyor. Klişe cümleler vardır; İnsanı en çok sevdiği yaralar, dost kazığı acıdır gibi sayısız tümce sıralayabilirim. İnsanı elbette sevdikleri yaralar çünkü arada bir duygusal bağ, bir etkileşim ve en önemlisi bir iletişim vardır. Umurunuzda olmayacak başka bir bedenin sizi yaralaması, üzmesi sizin zayıflığınızdan başka bir şey değildir. Bu durumun ölü bir insana küsmek kadar manasız olduğunu söylemek isterim.

Ernesto Sabato sevdiğimiz bir abimizdi. janti adamdı, adabı giyinmeyi çok iyi bilirdi. Gibi saçma bir cümle kurup anlık olarak kendimde bir tebessüm oluştursam da 2011 yılında yitirdiğimiz yazarımız 1911 Arjantin doğumludur. Bir asırlık bir ömrüne imrenilecek bir eğitim ve sonrasında ise harika bir edebi kişilik eklemiştir. İlgi alanı olmamasına rağmen kendi bölümünün dışına çıkıp felsefe, sosyoloji ve toplumsal konulara el atması yazarımızın merakının hat safhalarda olduğunu gösteriyor. Bir dönem siyasete karışmış olması ise bir takım istifalar ile sonuçlanmıştır. Mevcut iktidar devrildikten sonra ferah bir nefes almış, o iktidar süresinde yaşadıklarını kitaplara dökmüştür.

4 Temmuz 2019 Perşembe

Wilhelm Genazino - Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk - Kitap İncelemesi - Roman - Edebiyat


Üzerindekileri çıkar ve rahatlamaya bak… Hayır, hayır! Çıkar dediklerim elbiselerin değil hani şu ötekilerine karşı üzerine geçirdiğin roller bütününden bahsediyorum. Anlayışında bu kadar kıt olamaz, olmalı. Bu gece olmak istediklerimizden sıyrılıp çıplak oturacağız masaya. Ayrıca şu mutsuzluğunu, birde boyun büken yalnızlığını da eve gönder, pek bir sinirime dokunuyorlar. Hadi şimdi anlat, neydi bütün bu olanlar?

Ben Warlich, Gerhard Warlich. Herkes gibi sıradan bir hayatı idame eden, dışarıdan bakıldığında iyi eğitim almış ancak iş bakımından aradığını bulamayan milyonlarca insandan bir tanesiyim. Biraz senim, birazda öteki. Mutlu olması gerekirken mutsuzluğuyla yoğrulan kişiyim. Senin gibi kitap okuyor, gördüğüm ayrıntılara fazlasıyla kafa yoruyorum. Hiçbir şey bilmediğim halde her muhabbete girip, her şeyi biliyormuşçasına yaşıyorum. Aslında yaşantım kötü de denmez. Tıpkı sen gibi ve senin deyimin ile “ne yerde sürünüyorum, ne de ayağı kalkıyorum.” Ben Warlich, Gerhard Warlich.

“İki kişiyken yalnız olmak istemiyorum.” (Alıntı)

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Robert Burton - Melankolinin Anatomisi - 1. Fasikül - Kitap İncelemesi - Bilim - Deneme - İnceleme - Felsefe - Düşünce - Psikoloji


Polifonik bir insan olma mücadelem hava muhalefeti yüzünden askıya alındı ki bunu yapana deli diyorlar. Neymiş efendim yolun karşısından geçen bir arkadaşına oradan bağırılmazmış. Sebep ne diye sorduğunda ise adap kuralları, ahlak kuralları, lisans, eğitim, doktora, yaş gibi birçok zırva sunuyorlar. Belki de ben eğitimli bir deliyim, bunu bilebilir misin? İşte suskunluğum tamda burada başladı. Ve ben sustuğum içinde onlar için hastayım. Eee bağıranda deli diyorsun ama susunca ise adam olmuyor musun? dediğinde “melankolik” deyip deliliğin tam karşıt halini teşhis ediyorlar bedeninde… Hüzünlü bir adam olup çıkıyorsun.

Aslında bu delilik ve gülme hali için size çok iyi bir Hippokrates ve Demokritos ile alakalı hikâye anlatabilirim ancak uğraşmak istemiyorum. Belki bir gün hikâye ederim ve hatta yeniden okuma şansım olursa Hippokrates’in kitabını, size inceleme dahi yazabilirim.

“Nefret ediyorum, ama ne kadar istesem de, nefret ettiğim şey olmaktan kurtulamıyorum.” (Alıntı)

30 Haziran 2019 Pazar

Gerald Messadié - Davud - Kitap İncelemesi - Edebiyat - Roman - Anı - Tarih - Biyografi


Kral Peygamber Davud!.. Hz. Musa (as) Mısır’dan çıkışından sonra kutsal topraklara yönelen İsrailoğulları ilk birleştiricileri Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun ile vaat edilen topraklara varamamışlardı. Hz. Musa ölümünün yaklaşmasını, yaşlılığın tez gelmesiyle İsrailoğulları’na On Emir’in bulunduğu iki tablet, altından yapılmış bir Ahit Sandığı, Hz. Harun’a ait birkaç eşya ile asa ve Mısır-Medyen arasındaki hicret sırasında kendisine iman ile bağlı bir komutan olan Hz. Yuşa’yı bırakmıştır.

Hz. Yuşa’nın uzun uğraşlar sonucunda Eriha şehrini fethetmesiyle İsrailoğulları çöl yaşamından kurtulmuş, şehir hayatına başlamışlardı. 28 yıl İsrailoğulları’nın başında kalıp kutsal Filisti topraklarının tamamını alıp 110 yaşında vefat etmiştir.

Bu vefatın ardından sonra 500 yıl sürecek bir hâkim/yargıç devri başladı. Her dönem taşkınlıkların, ihanetlerin ve Allah’a olan isyanları pek çok kez tekrar etti. Bunun neticesini ise çoğu kez gerek canlarıyla, gerek mallarıyla ödediler. Her kaosun içerisinde akıllanıp Peygamberlerin yolunu tuttular ve refaha ulaştıklarında ise yeniden isyana, hatta peygamber öldürmeye kadar vardırdılar işi…. Bu dönemin en son hâkim/yargıcı Samuel’dir. Samuel’den sonra krallık devri başladı. Seul birinci kral oldu. Arkasından gelen Davud peygamber ikinci İsrail kralı ve oğlu Hz. Süleyman ise üçüncü İsrail kralı oldu.


26 Haziran 2019 Çarşamba

Sophokles - Philoktetes - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Acını anlıyorum, dahası seni anlıyorum. Bedenen çektiğin sıkıntıya birde ben yüklenip seni aldatıp, kandırıp iç rahatsızlığı verdiğim için kusuruma bakma. Kaderin bükülmez olduğuna hepimiz birçok kere şahit olduk. Şimdi sana ihtiyacımız hâsıl oldu ve yardımın lazım. Bu savaşı benim sonlandırmam kesinleşti, ancak sen olmadan bunu başarmanın imkânsız olduğunu bilirim. Şimdi tut elimi ve yıllar önce yapılmış hatalar yüzünden kendini kahretme, dön özüne… Kralların kendi savaşları olduğunu ise düşünme, bu bizim kendi savaşımızdır. Yitirdiklerimizin, değerlerimizin üzerine kurulu düzende adını tarihe yazdırmanın tek doğru yoludur. Hadi kalk ve gel benimle…

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

“...hiç aklından çıkarma insanların mutluyken
bir anda her şeylerini yitirebileceğini.” (Alıntı)

25 Haziran 2019 Salı

Gerald Messadié - Musa Ulus Yaratan Peygamber Cilt 2 - Kitap İncelemesi - Edebiyat - Roman - Anı - Tarih - Biyografi


Bilinmeyen insanı korkutur ve dahası merakını uyandırır. Ancak korku sevgiyle taçlandırılmadıktan sonra tam bir iman teşkil etmez. Korkmak kadar sevmekte gerekmektedir. Her dönemin peygamberi kendi dönemine ait sanatların en iyi erbaplarından olması pek şaşılası bir durum değildir. Hz. Musa’ya verilen sihir, Hz. İsa’ya verilen tıp ilmi ve Hz. Muhammed’e verilen şiir üstü bir yazım dili… Bunlar peygamberleri diğerlerinden ayıran en güzide lütuflardandı ve halkların zorda olsa iman etmelerini kolaylaştırmak için peygamberler bu Ledün İlmi ile şereflenmişlerdir.

Cehennemin tap tenine – ilk on - baktığımız zaman şüphesiz birinci sırayı Firavun alır. Hatta Kuran-ı Kerim’de kötü adamın tasviridir kendisi. Karşısında ise en hayırlı 5 insandan birisi olan Hz. Musa (Mos). Üstün körü bakıldığında herkesin Hz. Musa hakkında birçok bilgi sahibi olduğunu biliriz. Birisi “Asa” dan bahseder bir diğeri ise Kızıldeniz’i böldüğünü söyler. Bu hadiseler kitapta kısmen de olsa doğrudur. Her şeyden ziyadesi ise Hz. Musa bilge bir peygamberdi. Yani doğayı çok iyi tanıyan, doğa olaylarına hâkim olan, öğretici bir kişiliğe sahipti.

9 Haziran 2019 Pazar

Euripides - Yakarıcılar - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


İnsan ne zaman kahrolur, çaresiz kaldığında mı? Yoksa sevdiklerini kaybettiklerinde mi? Ya kaybedilen evlat, koca gibi yakın akrabaların öl bedenleri hemen az ilerinizdeyse ve gömme merasimi yapmak için size verilmiyorsa, ne yaparsınız? Tabi ki de çevre şehirlerden yardım talep edersiniz. Hele ki adaletiyle nam salmış bir Atina kralı Theseus varsa.

Euripides öldükten sonra kıymeti anlaşılan, MÖ 484-406 yıllarında yaşayan Atinalı oyun yazarı. Usta yazarın 100’e yakın eseri olduğu bilinmektedir. Lakin günümüze ulaşan ise 19 eseri vardır.

“...en güzel ölüm, ölmek üzere olan
sevdiklerinle birlikte ölmektir,
eğer kader böyle buyurmuşsa.” (Alıntı)

Antik çağda ölü gömme merasimlerine çok dikkat edilirdi, hem ölünün ruhunun huzura ermesi, hem de aile onurunun zedelenmemesi bunun başlıca sebepleriydi bu merasimler. Hades’e varmak için yapılan bu işlemlerin tümüne tüm halk itaat eder, doğal bir yasa gibi kabullenirdi. Yas işareti olarak evin önüne çiçekler konulur, her zaman açık olan kapılar kapatılır ve ateşler söndürülürdü. Çiçeklerin anlamı ise ölünün hala evde olduğunu vurgulamak içindir. Günümüzde de devam eden siyah elbiseler o zamanda yas işaretlerinden bir tanesiydi. Su ve yağla yıkanan ölü bedeni ağzına verilen bir sikke ile en güzel kıyafetleri giydirilip yüksek bir yatağa yatırılırdı. İlyada eserinde Aşil’in annesi Thetis tarafından Styx Nehri’nde yıkanıp, kılıç kesmez bir bedene sahip olduğuna değinmiştik. Ölünün ağzına bir adet sikke konulmasının sebebi de ölü ruhların bu sikkeyi cehennem kayıkçısı Kharon’a verip, Styx Nehri’nden geçmesi sağlanmaktadır. Eğer ruh bu sandal ile Hades ülkesine gidemez ise ruhun arafta kalacağına inanılırdı.

Sophokles - Antigone - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Kızları en çok babalarını sever. Bu nedendir bilinmez ancak erkek anneye, kız çocuğu ise babaya kesintisiz bir sevgi beslemektedir. Antik Yunan’da aileye ve ölüye atfedilen tanrı yasaları su götürmez bir gerçektir. Gereğini ise ölümü dahi göze alabilecek, gözü kara Antigone yapacaktır. Doğanın mutlak yasaları bunu gerektirir ve göremediğimiz, tanığının olmadığı bir suçun cezalandırıcısı; vicdan, en güzel cezalandırıcıdır.

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

Oyunun yazım tarihi MÖ 441’e tekabül etmektedir ve üçlemenin diğer iki kitabından önce yazılmıştır. Komedya mutlu sonla toplumsal sorunları alayla dile getirirken, tragedya acı, ölüm, felaket ve yıkımı konu alır. Bunların en tepesine ulaşmış olanlar ise Aiskhylos, Euripides ve Sophokles’tir. Aynı dönemi paylaştıkları için savaşlarla iç içe bir yaşantıları olmuş ve bu sorunları çok güzel bir şekilde dillendirme olanağı bulmuşlardır.

Sophokles - Oidipus Kolonos'ta - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Mutluluk kimi zaman biriyle gelir hayata ya da bir başkasıyla hayatımızdan çıkar gider. Öyle adapte etmişiz ki kendimizi sanki biz kendimizle kalınca mutlu olamayacağız ve bir başkasından medet umar haldeyiz. Mutluluk aslında bizim içerimizdedir. Tebessümü, sevinci, heyecanı ve bir dünya güdüyü kendi başımıza ortaya çıkaramadığımız için hep bir başkasına ihtiyaç duymuşuz. Kendinize yetebiliyorsanız mutlusunuzdur, eğer ki mutluluğu hep bir başkasında arıyorsanız ise acizsinizdir.

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

“Kötülük yapanların acelesi var ve biz mağdurlar hala oyalanıyoruz.” (Alıntı)

Oyunun yazım tarihi MÖ 406’ya tekabül etmektedir ve Sophokles bu zamanda 90 yaşını devirmişti. Bir önceki kitabı Kral Oidipus ise bu eserden tam 25 yıl önce yazılmıştı. Bu Sophokles’in son eseridir, yazımdan çok kısa bir süre sonra ise yazar hayata gözlerini yummuş ve adaşı olan torunu eseri sahnelendirmiştir. Üçlemenin ikinci kitabıdır. Eser içeriğinin Sophokles’in başının dertte olduğu oğlu İophon ile yaşadığı sorunlarla iniltili olduğu birçok araştırmacı tarafından söylenmektedir. Lakin ne olursa olsun oyunun bir şaheser olduğu gerçeği su götürmezdir. Kolonos yazarın doğduğu yerdir.

8 Haziran 2019 Cumartesi

Sophokles - Kral Oidipus - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Kader bükülmez, ondan kaçış yoktur. Eğer ki yaşanılacak bir durum söz konusuysa, bu elbet yaşanacaktır, buna engel olunamaz. İstediğin kadar önlem al, istediğin yere kaç yazgında seninle beraber adımlar bütün yolları.

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

“...son gününü görmeden hiç kimseye mutluluğa ermiş demeyin!..” (Alıntı)

Antik Yunan oraklelerin, kâhinlerin ve tanrıların hükmünde yaşanılan bir bölgeydi. Hatta zamanı da katarsak eğer o dönemlerde gerek Yunan’da, gerek Mısır’da ya da Anadolu gibi bütün yerleşim birimlerinde kehanetler insanların nasıl yaşayacağını, nasıl öleceğini ve dahi sonuçlarıyla bütün uyruklara yön vermekteydi. Özellikle İzmir’de bulunan Apollon’a ait Delphoi Tapınağı bu kehanetlerin merkeziydi.

Oidipus Yunanca bir kelime olup şiş ayaklı anlamına gelmektedir. Kehanetin ana kahramanları Oidipus’un babası Laios’tur. Mitolojiye göre Thebai kralı Laios, Pelops’un oğlu Khrysippos’a karşı ilgi duyar. Onu kaçırır ve tecavüz eder. Bu yakışıksız ilişkiye çok kızan Pelops Laios’u lanetler. Kehanet ise Oidipus’un doğacak oğlu babasını öldürecek ve Laios’un karısı İokaste yani annesi ile evlenecekti.

1 Haziran 2019 Cumartesi

Herodotos - Tarih - Kitap İncelemesi - Tarih - Antik Çağ - Yunan - Pers - Savaşları Felsefe - Düşünce


“Tarihin Babası…” Bu sıfatı almasının yegâne sebebi ondan önce bu derinlikte bir eserin yayımlanmamış, kaleme alınmamış olmasıdır.  Kendinden önce bir iki kitap kaleme alınmış ve bunları referans gösterse de bu kitaplar günümüze ulaşamamıştır. Herodotos MÖ 484-420 yılları arasında yaşamış, tarihçi, doğa bilimci ve bütüncül entelektüeldir. Halikarnassoslu bir ailenin ferdidir ve okuma, yazma gibi şeyleri bilmesi burjuvazi sınıfına mensup olduğunu göstermektedir. Siyasi kimliği de bulunan ailenin bir dönem sürgün edildiği de bilinmektedir. Ayrıca yazarın en yakınlarından birisinin şair olması da Herodotos hakkında söylenilmesi gerekenlerdendir. Unutmayınız ki “geçmiş” ile “tarih” aynı şeyler değildir.

“Bir kadın üstünü çıkardı mı, utancından da soyunmuş olur. İnsanoğlunun namus kurallarını bulmasından bu yana çok zaman geçmiştir, bunlardan öğrenilmesi gereken bir tanesi de şu: Yalnız senin olana bak.” (Alıntı)

Yazdığı kitabın içeriğinde her konu da bilgisinin olması; kendisini sürekli geliştiren bir antik çağ adamını karşımıza çıkarmaktadır. Dönem olarak bakıldığında ise medeni batı ile barbar doğunun tam ortasına düşmüş ve kendi kimliğini arayan bir bireydir. Elle tutulur bir tarihin olmamasından dolayı ise kitabın bir kısmı duyumlar, efsaneler ve hikâyelerden oluşmaktadır. Ancak kitabın asıl kısmında ise Herodotos kendi tarihini yazmıştır. Bu şu demektir ki kendi dönemini kaleme almıştır.

24 Mayıs 2019 Cuma

Sophokles - Aias - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


İnsanın başına bela olan kendi benliğidir. Kibir insanı taşa çevirir, akıldan yoksun bırakır, hayvan eder. İnsan akıldan yoksun kalanda akıbetine hazır etmelidir bedenini; ölüm ya da felaket ona en yakın olandır.

“...hiçbir zaman kibirli konuşma
ve sakın böbürlenme birilerinden güçlü
ya da birilerinden zengin olduğun için.
Çünkü bir gün bile sürmez ölümlülerin
yükseklerden düşüp dibe vurması.” (Alıntı)

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

Büyük Aias büyük sıfatını hem yaş hem de boy pos olarak üstün olduğu Locris Kralı Oileus’un oğlu Aias’tan alır. Keza ona da Küçük Aias derler. İsminin karşılığı “inleyen” diye manalanmaktadır. Salamisli Kral Güzel Helene talip olduğunda -taliplerin sayısı 250’dir- Helene’nin babası “kızı sadece bir kişinin alacağını ve geri kalan herkesin ise; ne olursa olsun Helene yardım edeceğine dair sözü aldıktan sonra Helene’yi Menelaus’la evlendirir,” burada vermiş olduğu sözden dolayı Aias 12 gemiyle Troya Savaşı’na katılır.

23 Mayıs 2019 Perşembe

Euripides - Andromakhe - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Konumuz insani güdüler; tabi ki de en başta olması gereken ise kindir. Hırs ise hemen arkasından gelendir. Bu iki güdüyle hesapsız hareket eden her kim olursa olsun sonunda hüsrana uğramaktan kendini alıkoyamaz, ya bedeni dağılır ya da aklı.

Euripides öldükten sonra kıymeti anlaşılan, MÖ 484-406 yıllarında yaşayan Atinalı oyun yazarı. Usta yazarın 100’e yakın eseri olduğu bilinmektedir. Lakin günümüze ulaşan ise 19 eseri vardır.

“Bir korkağın bedeninin güçlü olması neye yarar?” (Alıntı)
“...yürekli bir yaşlı çoğu gençten üstündür.” (Alıntı)

Andromakhe adı “anir” –erkek- ve “makhe” –savaş- kelimelerinden meydana gelir ve karşılığı ise “erkeklere karşı savaşan” manasındadır. Eseri daha iyi algılamak için kesinlikle karakterler hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Andromakhe’yi ise biz Troyalı Hektor’un karısı olarak biliriz. Daha da ayrıntıya girecek olursak eğer;

22 Mayıs 2019 Çarşamba

Homeros - Odysseia - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Edebiyat - Destan - Efsane - Mitoloji - Şiir


İlyada nasıl ki bir Achilleus kahramanlık destanıysa Odysseia’da bir Odysseus masalıdır. Odysseus günümüz kelime karşılığı “çileli” demektir.

Homeros MÖ 9. yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Gözlerinin görmediği bazı kaynaklarda bizlere söylenmektedir. Hayatı hakkında olduğu gibi ancak bu konu hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Bildiğimiz tek şey ise İlyada ve Odyssiea diye iki kitap var ve bunların yazarı Homeros olarak bilinmesidir.

“Yeryüzünde yürüyen ve soluk alan yaratıklar arasında
insandan daha güçsüz bir yaratık beslemez toprak ana.” (Alıntı)

İlyada gibi Odysseia da sözlü edebiyat ürünüdür. Bizim edebiyatımızda tam karşılığı olmasa da aruza yakın bir edebiyat örneğidir. Benzerliklerimiz sadece aruz ile sınırlı değil. Özellikle bir hapşırma sahnesi vardır ki hayatımda sıkça karşılaştığımdır. Bir diğeri ise benzetmeler örneğin “Ayağı Tez Odyyseus,” “Kusursuz Andromakhe,” “İnek Gözlü Here” bizim yörelerimizde ise “Altın Dişli Hayriye” gibi. Bu benzetmeler sözlü edebiyat içindir. Çünkü dinleyeni uyanık tutması sebebiyle aykırı olmasıyla karşımıza çıkar. Dinleyiciyi etkilemek için, konuya hapsetmek için süslemeler yapılmalıdır. Bu tür sıfatlarla ozan bunu çok iyi bir şekilde yerine getirmiştir.

19 Mayıs 2019 Pazar

Emile Zola - Suçluyorum - Kitap İncelemesi - Anı - Mektup - Günlük - Dünya Klasiği - Edebiyat - Siyaset - Politika


Dreyfus adlı subayın haksız nedenlerle dolu, baştan savma yargısının konu edildiği ve Zola’nın 13 Ocak 1898 tarihinde L’Arore gazetesinde yayımladığı Suçluyorum ‘u dönemin Cumhurbaşkanı’na (Felix Faure) yazılmış bir açık mektuptur.

19. yüzyıl sonlarına doğru Dreyfus kapalı kapılar arkasında yargılanır ve ardında duran bir iki kişiden başka kimsesi de yoktur. Rütbeleri sökülür, kılıcı kırılır ve sürgüne gönderilir. Bilinen bir gerçek var ise kişinin Yahudi kimliğini taşımasıdır, üstelik asıl suçlunun kim olduğunu bildikleri halde susmaktadırlar. Çünkü “Ordunun onuru”, Fransa Cumhuriyeti’nin “çıkarı” söz konusudur.

Bir aile duruşmasının hayalini kurun. Baba yargıç, anne yargıç, abi ve ablalar komite üyeleri (jüri) ve küçük tatlı kardeş mağdur. Suçlu ise bu aileyi hiç ama hiç tanımayan “sen.” Bu mahkemeden beraat edebileceğini düşleyebilir misin?

Selam olsun üstlerinin istenci dışında davranan yetkililere!

Zola’nın gerçekten aydın kişiliği, dürüstlüğü, insancıl yanı devrim niteliği taşıyan eserinde sergilenmektedir. Gazete yazımından sonra bir dünya mahkemeler, görevden alınmalar olur ancak bu olay Fransa tarihinde bir leke olarak kalır.

16 Mayıs 2019 Perşembe

Christian Friedrich Hebbel - Gyges ve Yüzüğü - Edebiyat - Senaryo - Oyun - Tiyatro


19. ve 20. Yüzyılı kavuran bir güç yüzüğü üçlemesinin tam üzerine doğan bizler aslında konunun biraz daha hayalî yapısından sıyrılmış ve Antik çağa vardırıldığını görmek herkeste bir heyecan yaratıyor olsa gerek. Bu sadece bir kurgu benzerliği niteliğindedir ancak durumun bir esinlenme olup olmadığını ancak J. R. R. Tolkien bilir.

Alman oyun yazarı Hebbel 1813 yılında Danimarka egemenliği altında bulunan Holstein Dukalığında doğdu. İnşaatçı bir babanın ilk oğluydu. Maddi zorluklar nedeniyle eğitim hayatını bırakmış ve babasının isteği ile küçük yaşlarda inşaat işlerinde çalışmıştır. Babanın ölümüyle huzura kavuşan Hebbel’in asıl eğitimi burada başlamış, hukuk okumak istemiş ancak bazı zorluklar nedeniyle onu da başaramayıp edebiyata yönelmiştir. Ciddi bir maddi zorluklar içerisinde bulunduğundan dolayı sürekli bir arayış içerisinde olan Hebbel oyun yazarlığında da istediği başarı kolayca yakalayamamıştır. Birçok badireler atlatmış, iki kadından doğan üç çocuğunu toprağa vermiş, benliği ve ruhu dram yazarlığı için yavaştan hazır hale gelmiştir.

“Kirpiklerin sadık bir bekçi gibi gözlerini nasıl koruyorsa, seni öyle korumak isterim.” (Alıntı)

15 Mayıs 2019 Çarşamba

Alexander Pope - Bukleye Tecavüz - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Edebiyat - Şiir


Yer İngiltere.
Zaman MS 1717
Doğuran cinsiyetin sessizliğinin kavi olduğu zamanlar, hani şu kadının silik, sadece onun karısı, onun kızı olduğu vakitlerdi 17. yüzyıl. Onlara eğitim verilmez, seyahat hakkı tanınmaz, toplumda bir yer edinemezlerdi. Tek yapmaları gereken evlenerek bu hakları kendilerine sunacak kocaları bulmalı ya da bunun hayalini kurmalıydılar. İngiltere’de erken yaşta evlenmelerin en büyük sebebi bu gibi durumlar olduğunu düşünmeden edemiyorum. Başkaca türlü kadın kimliği o dönemlerde asla barınamaz, öne çıkamazdı.

Yazarımız Pope işte tam böyle bir dünyaya 1668 yılında gözlerini açtı. Ciddi sağlık sorunları nedeniyle iyi bir eğitim alamadı. Bütün bunlara rağmen çok küçük yaşta Homeros başta olmak üzere meyil edecek yazarla tanışıp, destansı yapıtların yüceliğine kendisini bıraktı. Toplumu, kraliyetleri, kişileri eserlerinde sıkça eleştirdiği ve yerdiği için herkeslerce kısa zamanda tanınmaya başladı.

“Saniye, senin gözetiminde saat...” (Alıntı)

Plutarkhos - Gevezeler ve Meraklılar - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce


Sukut haldir, kişi konuştuğu değil sustuğudur. Sözün ağırlığına diyeceğimiz bir şey yoktur, elbet söz teşhirlidir, güçlüdür, ancak mana var ise; manasız söz kişiyi bedbaht eder, döner yine kendisini bulur. Sözün başladığı yerin membaı susmaktır, söz başlayanda da susmaktan geçer bitende de… Bu sebeple de “Söz gümüşse, sukut altındır.” Unutmamak gerek; Homeros’un dediği gibi “sözler kanatlıdır.” Bir kere kaçırdın mı bir daha asla geri sahibi olamazsın.

“Şaşırtıcı değil mi Aristoteles?” diye sorup duran gevezeye: “Şaşırtıcı olan bu değil; ayakları olup da sana burada tahammül eden şaşırtıyor beni asıl!” Uzun bir konuşmadan sonra ona, “Gevezeliğimle sizi yordum,” diyen aynı türden başka birine de şöyle cevap verir üstat: “Zeus aşkına! Hayır, hiç de yormadınız, dinlemedim ki!” (Alıntı)

Yazarımız Plutarkhos MS I yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarıdır. Kendisini günümüze devreden “Paralel Hayatlar” yazı serisiyle tanırız. Asıl olanı ise kendisinin ciltler dolusu bir yazım hayatı olduğudur. Kaynağın ilk elden sahibidir.

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Vüs'at O. Bener - Buzul Çağının Virüsü - Kitap İncelemesi - Türk Edebiyatı - Roman


“Haydi öyleyse prozit!..”

Yazar ismine takıntılıyım hala, ne o öyle Vüs’at O. Bener… Birde ayrılmış isim tırnak ile ilginç mi ilginç. Zaten kitapta da der ki Oğuz Atay’ın anısına. Keza sadece Oğuz Atay ile de kalmaz yazar; Peyami Safa’dan Yalnızız, Knut Hamsun’dan Açlık, Cervantes’ten Donkişot şuan aklıma gelenler. Birde yazarımız der ki; “Kır çiçekleri dirençli daha solmamakta. Issızlığını dinliyorum – gözlerim açık,” hemen aklıma düşer Orhan Veli’nin İstanbul’u Dinliyorum şiiri.

“Osman Yaylagülü. Gül değil efendim, sonu da ‘ü’, gülü.”

Ana karakterimizdir, Osman. Dedik ya Oğuz Atay diye… Osman’da yazarımız Vüs’at’ın tutunamayanıdır. Tutunamayanlar’da görünen “atektonik” yapısı görünmektedir. Bu sebeple yazım birinci tekil şahıs ile dillendirilmiştir. Ayrıca kahramanın kendi iç dünyası ile konuşması, aslında kurguyu okura değil de kendisine anlattığı ve kendi kendine konuştuğu sık sık görülmektedir. Tek parça halinde bölüm bölüm bakıldığında anlamsız olan bu esere tek bir parça olarak ele alındığında anlamlandığı aşikârdır. Bu sebeple akışkan bir konu bekleyen okurlar bu eser ile tamamen hayal kırıklığına uğrayabilir.

Marcus Tullius Cicero - Yaşlı Cato veya Yaşlılık Üzerine - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Antik Yunan


Her şeyin bir vakti vardır. Dalda meyve yetişir, bazıları öyle sıkı tutunmuştur ki dala çeksen de fayda etmez. Bir süre sonra o meyve olgunlaşır ve toprağa düşer. Nasılda benzer bir hal değil mi? Eğer ki bizi engelleyen bir etken ya da fiziki bir sorun yoksa süreç bundan ibarettir. Doğar, büyür ve ölürüz. Asıl burada önemli olan ise; o yaşlılık kısmına gelindiğinde yapılması gerekenler ve yaşlılığın abartıldığı kadar kötü bir şey olmamasıdır.

Roma’da MÖ 106 tarihinde doğan hitabet ustası, şair bakışlı siyaset adamı. MÖ 75’te questor, MÖ 69’da aedilis, MÖ 66’da pretor ve MÖ 63’te ise consul olmuştur. Hatta dönemin saygın kişi tarafından “pater patriae” – devletin babası- ünvanını almıştır. Bunların hepsini ise kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya yapmış Roma’da kendi döneminin en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi olmuştur. Atlı sınıftan olduğu için Roma tarihinde bir ilk olarak consul seçilmiştir. Küçüklüğünde Yunanca’yı öğrenmiş ve hocası Yunan Hatip Apollonius Molon tarafından – hocası aynı zamanda Jül Sezar’ın da hocasıdır – “Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlar için üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hâkimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların elinde geçecek.*” diye küçük yaşında övgüye mazhar oldu. Bu söylem ise Cicero’nun dil becerisinin ve ne kadar iyi bir hatip olduğunun bir göstergesidir.

12 Mayıs 2019 Pazar

Johann Wolfgang Von Goethe - Yarat Ey Sanatçı (Şiirler, Roma Ağıtları, Akhilleus) - Kitap İncelemesi - Dünya Klasikleri - Edebiyat - Mitolojiler - Şiir


Şimdi sana dilimdeki sesli harfleri bir bir söküp en sensiz seslerle yakınlaşıyorum. Artık sessiz olduğumu bilmen gerekiyor. Mücadelenin en güzeli bir uğurda olandı, yitirdik biz bunu ve mücadelemiz dahi şaşırdı yolunu. Şimdi sen, Sanatçı! Düşür dimağındaki tadı sesleri çatarak sere serpe, uzaklaştır bizi kökten yalnızlığımızdan, bize maruz kaldığın içinde bizi affet.

Johann Wolfgang Von Goethe hakkında, edebi kişiliğine söyleyecek söz bulamıyorum. Kendisi Homeros, Dante, Shakespeare gibi usta kişilerle yarışacak bilge ve birikimde biridir. Gerek yaşadığı dönemi, gerek eğitimi, gerek sanat ile bilim arasındaki yaşantısı kendisini şekillendirmiş ve Alman kültürünün mimarı olmasına sebep olmuştur. Aşırı romantik bir kişiliği olması arkadaşının nişanlısına âşık olup Genç Werter’in Acıları adlı eserini yazmasına sebep olmuştur. Goethe ismi roman içerisinde Werter olarak gizlenmiş ve yıllarca Almanya’da en çok satanlar listesinde kalmıştır. Ölüm döşeğine gerene kadarda aşk ve seks arayışından vazgeçmemiştir. Bilime yöneldiğinde botanik araştırmaları ve ışık araştırmaları yapmıştır. Günümüzde adına açılmış örnek gösterilecek bir enstitünün olması şaşılası bir durum değil, bizzat kişinin hakkıdır. Nasıl ki kendisi bir doğu – Mevlana – aşığıysa bende kendisine o nazarla bakar ve öyle aşk içerisinde sanatçı, yazar ve bilim kişiliğine hayran kalırım.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Martin Luther - Doksan Beş Tez - Kitap İncelemesi - Araştırma - İnceleme - Felsefe - Düşünce - Siyaset - Politika


Patron çıldırdı. Sahibinden satılık Selsebil Kaynağı kıyısında, hurileriyle birlikte imarlı, ifrazlı ve iskân sorunu olmayan krediye uygun köşk. Evet, evet yanlış duymadınız!.. 20.000,00 ₺ peşinat ve geri kalan kısımları %1, %3, %5 faiz oranı vade seçenekleriyle. Cennet Gayrimenkul ve İnşaat Limited Şirketi.

Yukarıdaki ilanı görseniz ne dersiniz! Kesin ağzınızdan çıkacak ilk kelime böyle şeylere inanan aptallar var mı, olacaktır. Evet, böyle şeylere inanan insanımız ve dünya insanları maalesef bulunmaktadır. Eser yazarımız Martin Luther ise Papa X. Leo tarafından onanan ve Hristiyanları sömüren “endüljans” dağıtımına karşı duran kişidir.

Sayın Luther Almanya doğumlu ve 15. yüzyıl aydınlarındandır. Parlak bir eğitim hayatı olduğunu söylemem gerekiyor. Hukuk öğrenimi sırasında bir kaza geçirmiş, eğer bu kazadan kurtulursam kendimi kiliseye adayacağına dair söz vermiştir. Bu sözünü de tutmuş ve kısa sürede papazlığa oradan da teoloji eğitimi alıp üniversite profesörlüğüne yükselmiştir.

Endüljans ise papanın kişileri günahtan affetme ve öldüklerinde cennete gitmelerini sağlayacak belgenin genel adıdır. Eserimizde Luther’in bir adet mektubu ve bu belgeye karşı çıktığı tezleri sunulmaktadır. Çok geçmeden de papa tarafından aforoz edilip dinden çıkarılmıştır.

Jean-Jacques Rousseau - Dillerin Kökeni Üstüne Deneme (Melodi ve Müziksel Taklit ile İlişki İçinde) - Kitap İncelemesi - Deneme - İnceleme - Düşünce - Felsefe


İnsan dünyaya bir başına gelir ve yine aynı şekilde bir başına gerisin geriye gider, kökten gerçekliği içerisinde insanlar arasında yalnızdır. Ancak diğer insanlara “maruz” kaldıkça evrimleşip, dillenmeleri çokça mümkündür. Buradaki tek etken ise “maruz kalmaktır.”

Şöyle bir geriye doğru yol aldığımız zaman daha çiftçiler peyda olmamış toprak sahiplenilmemiş ve mülk haline gelmediği göçebe diye tabir edilen gezici halkların yani ilk insan zamanlarına indiğimiz vakit dilin önemini de kalmadığını gözlemlemekteyiz. İnsan diğer canlılar arasında en tembel varlık olduğunu her birimiz bilmekteyiz. Tek bir amaçları vardır o da avlanmak, barınmak ve hayatta kalmak. Bu tür yaşantıya toplum gerekmez. Çünkü korunacak ne bir mülk ne de herhangi bir araç gereç için ihtiyaç var.

Buradan çıkaracağımız ise demek ki toplum olunabilmek için gereksinim ve ihtiyaçların olması gerekiyor. İnsan başka bir insana gereksinim ve ihtiyaç duymadan asla toplum oluşmaz, oluşturulamaz. Buraya kadar bu şekilde ilerlediğimize göre şunu çok rahat bir biçimde dile getirebiliriz. İlk toplumlar ya da daha kaba tabiriyle ilk topluluklar oluşmaya başladığında ya da oluştuğunda bir dil vardı. Dilin toplumlardan daha eski olduğunu buradan çıkarabiliriz. Çünkü fikir ya da düşünce hâsıl olmadan ihtiyaçlar kendini belli etmez. Bir düşünce ya da fikir var ise bununda dillenmesi, dilden dile aktarılması gerekmektedir. O vakit dil vahşi yaşamdan sonra yerleşik hayata ise geçmeden önceki dönemde var oluşmuştur dememiz pek mümkündür.

10 Mayıs 2019 Cuma

Homeros - İlyada - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Edebiyat - Destan - Efsane - Mitoloji - Şiir


İlyada kelime anlamı olarak “İlyon’a Şiirler” manasını taşımaktadır. Dönemin İlyon’u ise günümüz Troya bölgesidir. Yani ismini tamamen bulunduğu bölgeden almıştır. Eser bize Troya Savaşı’nın sadece son 51 gününü 15600 dize ile anlatmaktadır. Tek bir ustanın eseri midir? Yoksa Homeros mu kaleme aldı? Homeros var mı? Yok mu? Gibi soruları bir kenara bırakıp, işin detayına inmeli ve bu güzel dizelerde anlatılmak istenen olayları yaşayarak okumalıyız.

Homeros MÖ 9. yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Gözlerinin görmediği bazı kaynaklarda bizlere söylenmektedir. Hayatı hakkında olduğu gibi ancak bu konu hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Bildiğimiz tek şey ise İlyada ve Odyssiea diye iki kitap var ve bunların yazarı Homeros olarak bilinmesidir.

İlyada öncesi…
Rivayet edilir ki Paris, Troya Kralı’nın 68 oğlundan biridir. Doğumundan önce annesi Troya kralı Priamos’un karısı Hekabe – 19 çocuğu olduğu bilinmektedir – çok sancılı bir rüya görür. Rüyası Paris’in doğup büyüdükten sonra Troya şehrinin onun yüzünden ateşler içerisinde kalmış ve yıkılmış olmasıdır. Kan ter içinde uyandıktan sonra durumu Priamos’a anlatır ve Priamos ise kurulda bu rüyayı konu alan görüşmeler yapar. Sonuç olarak alınan karar ki kurulda çok fazla Priamos oğlu vardır. En büyük oğlunun da rüya bilici olduğu söylenmektedir. Herkes hemfikir olur ve Paris’in ölümünü isterler. İlyada da geçen Priamos bilgin bir kraldır ve çocuğunu kendi elleriyle ya da kendi şehrinde öldürmek istemez. Bir çobana verip, çobanın onu öldürmesini ister. Çoban Paris’i alır ve İda Dağı’nda ormana götürür bırakır. Tahminen altı gün sonra yanına varır ve hala yaşadığını, hatta çok sağlıklı olduğunu görür. Bu altı gün boyunca Paris’e dişi bir ayının baktığı en çok bilinen hikâyedir. Çoban bu durumu tanrılar tarafından bir hediye, bir lütuf ya da bir istek olarak görür ve Paris’i alır. Şehre getirirken de bebeği saklamak için para kesesi içerisine koyar; bundan dolayı ise Paris ismini alır.


9 Mayıs 2019 Perşembe

Daniel Defoe - Robinson Crusoe - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Roman - Edebiyat


Ruh beslenmeden, benden ihya olmaz...
Hepimizin bildiği bir romandır ya da roman kahramandır Robinson Crusoe. Muhtemelen dünya üzerinde en fazla tanınan roman kahramanlarından bir tanesidir. Benimde tanışıklığım eskilerde dergilerde yayımlanan çizgi roman tarzı karikatürlerdendir. Okumam ise bu döneme denk gelmiştir.

Yazarı 16. yüzyılda İngiltere’de doğmuş, zengin bir ailenin çocuğu olan ve iyi bir eğitim gören, ticaret ile uğraşan Daniel Defoe’dir. Eserinde ise sıkı bir Katolik olduğu gözükmektedir. Avrupa’da birçok ülkeyi gezmiş, bir dönem siyasete ve gazeteciliğe merak salmış ve 71 yaşında Londra’da ölmüştür.

Her ne kadar Robinson Crusoe bir adada yaşam mücadelesi olarak gözükse de aslında olan şey kişinin Tanrı’ya hesaplaşmasıdır. Sebep-Sonuç ilişkisi gözeterek Neden’e ulaşma isteğidir. Adada kaldığı süre boyunca önceleri Tanrı’nın hatası olduğunu ve kesinlikle ettiklerini bulduğunu düşünen Robinson, zaman geçtikçe aslında Tanrı tarafından cezalandırılmadığını hatta ödüllendirildiğini ve bu ödüllendirme nedeniyle Tanrı’ya sürekli şükran duyulması gerektiğini okurlarına çok güzel bir şekilde izah etmektedir. Şundan emin olabiliriz ki mutlu olabilmek ve Tanrı’ya şükran duymak için binlerce hatta milyonlarca sebebimiz vardır.

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Prokopios - Bizans'ın Gizli Tarihi - Kitap İncelemesi - Araştırma - İnceleme - Tarih


“İktidardan daha zengin değil, daha şerefli ayrılmak gerek.” #Isokrates

Plutarkhos’un Demosthenes - Cicero kitabında karşılaştığım ve İsokrates’e ait olan bu cümle ile incelemeye başlamak sanırım konu için çok uygundur. Çünkü günümüz ve geçmişimizde dâhil olmak üzere iktidar sahibi olmak yani hükmetmek bir iş değil, bir hizmet anlayışı ve biçimi olduğunu savunmaktayım. Bu statü ve mevkileri paylaşanların tek bir ortak gayesi olması gerekmektedir, o da sahip oldukları “halklara ve uyruklarına hizmettir.” Ötesi berisi yoktur. Savunma amaçlı olsa dahi o “Lider” şunu yaptı bunu yaptı diyerek yüceltmemiz bile saçmalıktan ötedir. Çünkü onun görevi o, yapması gereken hizmetler onlar. Eğer ki bu dediğimi anlayabilirsek işte o zaman “Lider” yani iktidar sahiplerinin nasıl birileri olduğunu ve pozisyonlarını nasıl kullandıklarını daha ayrıntılı anlama yoluna girebiliriz. Aksisinde ise “yol yaptı, su getirdi, halka ekmek dağıttı” diye mantık dışı saçmalar dururuz.

Kitabın yazımı MS 550 yılında olmuştur. Yazarımız Prokopios MS 500 yılında Kaiseria – Filistin taraflarında bir şehir – doğdu. 527 yılında Komutan Belisarios’un özel yazmanı, 560 yılında illustres unvanı aldı, 562 yılında ise praefectur unvanı alıp Bizans’ın yöneticisi yani valisi oldu. Kendi branşı tarih olduğu için imparatorluğun resmi tarihçisi olduğu da bilinmektedir. Bu eserden önce kaleme aldığı “Savaşlar Tarihi” ve ölmeden önce Bizans şehrinin mimarisi hakkında yazdığı – MS 561 – “Yapılar” adlı eseri de bulunmaktadır. Ölüm tarihi olarak ise İmparator İustinianos’un ölüm tarihi olan MS 565 yılı gösterilmektedir.

7 Mayıs 2019 Salı

Marcus Tullius Cicero - Dostluk Üzerine - Kitap İncelemesi - Dünya Klasikleri - Felsefe - Düşünce

Göz yummak dost kazandırır, hakikat ise nefret... #Terentius
Niceliğinde sevgi payesi bulunan dostluk Allah’ın insanlara bahşettiği bir durumdur. Doğanın gereği, insan ya da hayvanların sezgi ve güdülerle yaptığı bir davranış türüdür. İhtiyaçtan daha çok gerekliliktir.

“...dostun hatalarını görmezden gelen, onun uçuruma yuvarlanmasına neden olur.” (Alıntı)

Roma’da MÖ 106 tarihinde doğan hitabet ustası, şair bakışlı siyaset adamı. MÖ 75’te questor, MÖ 69’da aedilis, MÖ 66’da pretor ve MÖ 63’te ise consul olmuştur. Hatta dönemin saygın kişisi tarafından “pater patriae” – devletin babası- unvanını almıştır. Bunların hepsini ise kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya yapmış ve Roma’da kendi döneminin en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi olmuştur. Atlı sınıftan olduğu için Roma tarihinde bir ilk olarak consul seçilmiştir. Küçüklüğünde Yunancayı öğrenmiş ve hocası Yunan Hatip Apollonius Molon tarafından – hocası aynı zamanda Jul Sezar’ın da hocasıdır – “Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlar için üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hâkimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların elinde geçecek.*” diye küçük yaşında övgüye mazhar oldu. Bu söylem ise Cicero’nun dil becerisinin ve ne kadar iyi bir hatip olduğunun bir göstergesidir.