9 Mayıs 2019 Perşembe

Daniel Defoe - Robinson Crusoe - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Roman - Edebiyat


Ruh beslenmeden, benden ihya olmaz...
Hepimizin bildiği bir romandır ya da roman kahramandır Robinson Crusoe. Muhtemelen dünya üzerinde en fazla tanınan roman kahramanlarından bir tanesidir. Benimde tanışıklığım eskilerde dergilerde yayımlanan çizgi roman tarzı karikatürlerdendir. Okumam ise bu döneme denk gelmiştir.

Yazarı 16. yüzyılda İngiltere’de doğmuş, zengin bir ailenin çocuğu olan ve iyi bir eğitim gören, ticaret ile uğraşan Daniel Defoe’dir. Eserinde ise sıkı bir Katolik olduğu gözükmektedir. Avrupa’da birçok ülkeyi gezmiş, bir dönem siyasete ve gazeteciliğe merak salmış ve 71 yaşında Londra’da ölmüştür.

Her ne kadar Robinson Crusoe bir adada yaşam mücadelesi olarak gözükse de aslında olan şey kişinin Tanrı’ya hesaplaşmasıdır. Sebep-Sonuç ilişkisi gözeterek Neden’e ulaşma isteğidir. Adada kaldığı süre boyunca önceleri Tanrı’nın hatası olduğunu ve kesinlikle ettiklerini bulduğunu düşünen Robinson, zaman geçtikçe aslında Tanrı tarafından cezalandırılmadığını hatta ödüllendirildiğini ve bu ödüllendirme nedeniyle Tanrı’ya sürekli şükran duyulması gerektiğini okurlarına çok güzel bir şekilde izah etmektedir. Şundan emin olabiliriz ki mutlu olabilmek ve Tanrı’ya şükran duymak için binlerce hatta milyonlarca sebebimiz vardır.


“...minnettarlık insanın doğuştan gelen bir erdemi olmadığı gibi, insanlar zorluklarla karşılaştıklarında çıkar umdukları zamanların aksine sözlerinden döner.” (Alıntı)

Eserdeki süreklilik ve devamlılığa diyecek sözüm yoktur, muazzam kalitece akıcı. Uzun cümle kurulumlarında cesaret takdir edilebilecek seviye de manalı ve hoş. Olay örgüsü ise okuru heyecanla bir akışa sürüklemektedir.

Ayrıca eserde toplumun insan üzerindeki kin, nefret, bencillik, daha fazlasını kazanma hırsı ve sayısızca insani duyguları nasıl ortaya çıkardığını; aslında bize lazım olan sadece hayatımızı idame edebileceğimizken, sürekli bir toplama ve stoklama girişiminde olduğumuzu; bizim için hiçbir önem arz etmeyen eşyanın, hayatımızı nasıl kolaylaştırdığını; normaldeyken anmadığımız Tanrı’yı bir başımıza kaldığımızda nasıl baş tacı ettiğimizi; doğanın kıymetini bilmeyip, tamamen insan yararına olan her şeyi insan eliyle mahvettiğimizin yüze sille atılmış halidir Robinson Crusoe.

“Tehlikenin korkusu, gözle görülür bir tehlikenin kendisinden on bin kez daha ürkütücüdür; endişenin yükü bize, endişe duyduğumuz kötülükten kat be kat büyük gelir.” (Alıntı)

Tavsiyem ise kesinlikle tam metin olarak küçük dostlarımıza kitabı okutmanızdır. Çünkü içerisinde hayal dünyalarını genişletecek, insan tek başına olsa bile kendine bir düzen kurabilecek ve hayatını idame edebilecek bir akla sahip olduklarını kitaptan ders niteliğinde kendilerine pay çıkaracaklardır.

Sözün özü; kitap muazzam denecek kadar kaliteli, okunulabilir ve tavsiye edilebilirdir. Çıkarılacak çok iyi dersler ve öğrenilecek çok fazla bilgiler vardır.

Sevgi ile kalın….


En çok hoşuma giden alıntı, tek bir cümlelik alıntı….

"Bu gerçeği yabana atmazsam, yaşamın felaketlerinin hep insanlığın en üst ya da en alt kesimi arasında paylaşıldığını, ama o orta basamaktakilerin bu yıkımlardan çok azına uğradıklarını ve üst ya da alt kesimdekiler kadar iniş çıkış yaşamadıklarını mutlaka görürmüşüm; yani onlar bir yanda mücadeleyle dolu bir yaşamın, lüks ve aşırılıkların, öte yanda ise çok çalışma, ihtiyaçlarını karşılama isteği ve kötü ya da yetersiz beslenme gibi yaşam tarzlarının doğal sonucunda katlandıkları, gerek ruhsal gerekse bedensel pek çok rahatsızlık ve sıkıntıların uzağındaymışlar; yaşamın orta basamağı her tür erdem ve her tür zevk için biçilmiş kaftanmış; huzur ve bolluk, ortalama bir kaderin hizmetkârlarıymış; ölçüyü kaçırmamak, ılımlılık, sesini çıkartmamak, sağlık, toplumda kabul görmek, makul tüm eğlencelerle arzulanabilecek her türlü haz, yaşamın orta basamağında kalmanın ödülleriymiş; insan bu şekilde ellerini ya da zihnini yormak zorunda kalmadan, günlük tayını için kendisini köle gibi satmadan, başına ruhun ve bedenin huzurunu çalan allak bullak edici işler gelmeden, kıskançlık hırsıyla ya da büyük işler başarmak için gizliden gizliye içini yakan tutkuyla gözü dönmeden, dünyada kolayca, kendi halinde akıp giderek, yaşamın zevklerini acısız tadarak ve mutlu olduğunu hissedip gündelik deneyimleriyle bunu daha akıllıca öğrenerek bu dünyada sessiz ve sakin yaşayıp rahatça da göçüp gidermiş."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder