Ruh beslenmeden, benden ihya
olmaz...
Hepimizin bildiği bir romandır ya
da roman kahramandır Robinson Crusoe. Muhtemelen dünya üzerinde en fazla
tanınan roman kahramanlarından bir tanesidir. Benimde tanışıklığım eskilerde
dergilerde yayımlanan çizgi roman tarzı karikatürlerdendir. Okumam ise bu
döneme denk gelmiştir.
Yazarı 16. yüzyılda İngiltere’de
doğmuş, zengin bir ailenin çocuğu olan ve iyi bir eğitim gören, ticaret ile
uğraşan Daniel Defoe’dir. Eserinde ise sıkı bir Katolik olduğu gözükmektedir.
Avrupa’da birçok ülkeyi gezmiş, bir dönem siyasete ve gazeteciliğe merak salmış
ve 71 yaşında Londra’da ölmüştür.
Her ne kadar Robinson Crusoe bir
adada yaşam mücadelesi olarak gözükse de aslında olan şey kişinin Tanrı’ya
hesaplaşmasıdır. Sebep-Sonuç ilişkisi gözeterek Neden’e ulaşma isteğidir. Adada
kaldığı süre boyunca önceleri Tanrı’nın hatası olduğunu ve kesinlikle
ettiklerini bulduğunu düşünen Robinson, zaman geçtikçe aslında Tanrı tarafından
cezalandırılmadığını hatta ödüllendirildiğini ve bu ödüllendirme nedeniyle
Tanrı’ya sürekli şükran duyulması gerektiğini okurlarına çok güzel bir şekilde
izah etmektedir. Şundan emin olabiliriz ki mutlu olabilmek ve Tanrı’ya şükran
duymak için binlerce hatta milyonlarca sebebimiz vardır.
“...minnettarlık insanın doğuştan gelen bir erdemi olmadığı gibi,
insanlar zorluklarla karşılaştıklarında çıkar umdukları zamanların aksine
sözlerinden döner.” (Alıntı)
Eserdeki süreklilik ve
devamlılığa diyecek sözüm yoktur, muazzam kalitece akıcı. Uzun cümle
kurulumlarında cesaret takdir edilebilecek seviye de manalı ve hoş. Olay örgüsü
ise okuru heyecanla bir akışa sürüklemektedir.
Ayrıca eserde toplumun insan
üzerindeki kin, nefret, bencillik, daha fazlasını kazanma hırsı ve sayısızca
insani duyguları nasıl ortaya çıkardığını; aslında bize lazım olan sadece
hayatımızı idame edebileceğimizken, sürekli bir toplama ve stoklama girişiminde
olduğumuzu; bizim için hiçbir önem arz etmeyen eşyanın, hayatımızı nasıl
kolaylaştırdığını; normaldeyken anmadığımız Tanrı’yı bir başımıza kaldığımızda
nasıl baş tacı ettiğimizi; doğanın kıymetini bilmeyip, tamamen insan yararına
olan her şeyi insan eliyle mahvettiğimizin yüze sille atılmış halidir Robinson
Crusoe.
“Tehlikenin korkusu, gözle görülür bir tehlikenin kendisinden on bin
kez daha ürkütücüdür; endişenin yükü bize, endişe duyduğumuz kötülükten kat be
kat büyük gelir.” (Alıntı)
Tavsiyem ise kesinlikle tam metin
olarak küçük dostlarımıza kitabı okutmanızdır. Çünkü içerisinde hayal
dünyalarını genişletecek, insan tek başına olsa bile kendine bir düzen
kurabilecek ve hayatını idame edebilecek bir akla sahip olduklarını kitaptan
ders niteliğinde kendilerine pay çıkaracaklardır.
Sözün özü; kitap muazzam denecek
kadar kaliteli, okunulabilir ve tavsiye edilebilirdir. Çıkarılacak çok iyi
dersler ve öğrenilecek çok fazla bilgiler vardır.
Sevgi ile kalın….
En çok hoşuma giden alıntı, tek
bir cümlelik alıntı….
"Bu gerçeği yabana atmazsam, yaşamın felaketlerinin hep insanlığın
en üst ya da en alt kesimi arasında paylaşıldığını, ama o orta basamaktakilerin
bu yıkımlardan çok azına uğradıklarını ve üst ya da alt kesimdekiler kadar iniş
çıkış yaşamadıklarını mutlaka görürmüşüm; yani onlar bir yanda mücadeleyle dolu
bir yaşamın, lüks ve aşırılıkların, öte yanda ise çok çalışma, ihtiyaçlarını
karşılama isteği ve kötü ya da yetersiz beslenme gibi yaşam tarzlarının doğal
sonucunda katlandıkları, gerek ruhsal gerekse bedensel pek çok rahatsızlık ve
sıkıntıların uzağındaymışlar; yaşamın orta basamağı her tür erdem ve her tür
zevk için biçilmiş kaftanmış; huzur ve bolluk, ortalama bir kaderin
hizmetkârlarıymış; ölçüyü kaçırmamak, ılımlılık, sesini çıkartmamak, sağlık,
toplumda kabul görmek, makul tüm eğlencelerle arzulanabilecek her türlü haz,
yaşamın orta basamağında kalmanın ödülleriymiş; insan bu şekilde ellerini ya da
zihnini yormak zorunda kalmadan, günlük tayını için kendisini köle gibi
satmadan, başına ruhun ve bedenin huzurunu çalan allak bullak edici işler
gelmeden, kıskançlık hırsıyla ya da büyük işler başarmak için gizliden gizliye
içini yakan tutkuyla gözü dönmeden, dünyada kolayca, kendi halinde akıp
giderek, yaşamın zevklerini acısız tadarak ve mutlu olduğunu hissedip gündelik
deneyimleriyle bunu daha akıllıca öğrenerek bu dünyada sessiz ve sakin yaşayıp
rahatça da göçüp gidermiş."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder