Mutluluk kimi
zaman biriyle gelir hayata ya da bir başkasıyla hayatımızdan çıkar gider. Öyle
adapte etmişiz ki kendimizi sanki biz kendimizle kalınca mutlu olamayacağız ve
bir başkasından medet umar haldeyiz. Mutluluk aslında bizim içerimizdedir.
Tebessümü, sevinci, heyecanı ve bir dünya güdüyü kendi başımıza ortaya
çıkaramadığımız için hep bir başkasına ihtiyaç duymuşuz. Kendinize
yetebiliyorsanız mutlusunuzdur, eğer ki mutluluğu hep bir başkasında
arıyorsanız ise acizsinizdir.
Sophokles MÖ
400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir.
Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla
Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.
“Kötülük
yapanların acelesi var ve biz mağdurlar hala oyalanıyoruz.” (Alıntı)
Oyunun yazım
tarihi MÖ 406’ya tekabül etmektedir ve Sophokles bu zamanda 90 yaşını
devirmişti. Bir önceki kitabı Kral Oidipus ise bu eserden tam 25 yıl önce
yazılmıştı. Bu Sophokles’in son eseridir, yazımdan çok kısa bir süre sonra ise
yazar hayata gözlerini yummuş ve adaşı olan torunu eseri sahnelendirmiştir.
Üçlemenin ikinci kitabıdır. Eser içeriğinin Sophokles’in başının dertte olduğu
oğlu İophon ile yaşadığı sorunlarla iniltili olduğu birçok araştırmacı
tarafından söylenmektedir. Lakin ne olursa olsun oyunun bir şaheser olduğu
gerçeği su götürmezdir. Kolonos yazarın doğduğu yerdir.
“İnsanım ben
de, daha kötü değilim diğerlerinden...” (Alıntı)
Bu olayın
akabinde ise Thebai şehrine bir Sfenks bela olmuştur. Sfenks şehrin kapısından
geçenlere “Hangi varlık sabah dört ayaküstünde, öğlen iki ayaküstünde ve akşam üçayak
üstünde yürür?” bilmecesini sorar ve bilemeyenleri ya yer ya da uçurumdan aşağı
atar. Oidipus’un da yolu doğduğu şehir olan Thebai’ye düşer, Sfenks ile
karşılaşır. Aklını iyi kullanan Oidipus bilmeyeceği bilir ve Sfenks bu cevabın
üzerine kendini parçalamaya başlar. Şehrin başından bu belayı savdığı için
Thebai şehrine kral olur ve eski kral Laios’un dul eşi İokaste ile evlenir. Bu
evlilikten Antigone, İsmene adında iki kız ve Polyneikes, Eteokles adında iki
oğlu olur. Burada ise kehanetin ikinci ayağı tamamlanır. Annesi olan İoskaste
ile evlenip, anasını karısı yapar ve bu evlilikten dolayı ise çocukları aynı
zamanda kardeşleri olur.
“...iyi
bilirim yarın üzerinde senden fazla hakkım olmadığını.” (Alıntı)
Bolluk ve
zenginlikle geçen zamanın ardından kıtlık ve belalar Thebai şehrine musallat
olmaya başlar. Gelen orakl ise “Kral Laios’un katili bulunmalı ve şehirden
sürülmelidir.” Oidipus bunu bir iç mesela haline getirir ve katilin bulunması
için elinden geleni yapacağını söyler. Ancak bu arada öz babası bildiği Korinthos
kralı Polybos ölmüştür. Kehanetin gerçekleşmediğini gören Oidipus durumdan
iyice işkillenmeye başlar ve içine kuşku düşer. Karısı ve annesi olan İokaste’den
Laios’un ne zaman ve nasıl öldüğünü, yanında ise kimsenin olup olmadığını
araştırmaya kalkar. Olayı yaşayan bir kişi bulunur ve ağzından “Polybos ile
Periboa’nın oğlu değilsin. Bu saraya bir çoban tarafından getirildin!” duyar.
Artık Oidipus kaderini anlamış ve kehanetin gerçekleştiğini görmektedir.
İokaste’ye durumu anlatır, bu iç yakan hadiseyi duyan İokaste kendini öldürür.
Ölümü gören Oidipus ise acıya dayanamaz ve gözlerini hançeriyle delik deşik
eder. Acısıyla beraber Thebai şehrinden sürgün edilmek, aşağılık bir hayat
yaşamak için şehirden ayrılmak ister ve isteği kabul olur. Antigone hariç bütün
çocukları ve uyrukları kendinden nefret eder, Attika –Atina- şehrinin Kolonos
yerleşkesine doğru hareket eder. Ve ana karakterlerden biri olan Atina şehir
kurucusu Aegeus oğlu Theseus ile yolları kesişir.
Theseus; Atina
şehir kurucusu, birleştiricisi ve kanun koyucusu olarak bilinmektedir. Zaten
kral olan babasının ardılı evlilik dışı çocuğudur. Bir diğer rivayete göre ise
Poseidon’un oğlu olduğu savunulmaktadır.
Girit Kralı
Atina’da yapılan bir şenlikte – Panathenaia – düzenlenen yarışmada kendi
uyruklarından birinin kazayla ölmesini bahane ederek Atina Kralı olan
Aegeus’tan diyet olarak her sene 14 kişi - 7 kız ve 7 erkek - Girit’e
gönderilmesini ister. İlk başlarda zor gelmeyen bu diyet işi zamanla
Atinalıların zoruna gider ve evlatlarını vermek istemezler. Çünkü gidenler
Labirent denen bir yere bırakılıyor ve Minotauros denen bir öküzden hallice
canavar - ki ben bunun öyle olduğuna inanmıyorum; miğferinde öküz boynuzları
olan komutan demek daha doğru olur – tarafından öldürülüyordu. Girit Kralı,
Theseus’un da baba ocağına döndüğü bir zaman 14 kişilik grubu seçerlerken ilk
olarak Theseus’u seçmiştir ve Atina Kralı ise oğluna Minotauros’u öldürmesini
söylemiştir. Gönderilecek geminin kaptanına ise beyaz – aslında kırmızı –
yelkenler verip, eğer oğlum ölmeden dönerse beyaz yelkenlilerle şehre dönün
demiştir. Theseus, Minotauros’u öldürür ve diğer kalanlarla beraber şehre
dönerken zafer sarhoşluğu nedeniyle siyah yelkenlileri değiştirmeyi unuturlar.
Bunu gören Atina Kralı ise oğlunun öldüğünü düşünür ve o acıyla bulunduğu
uçurumdan kendini Ege Denizi’ne bırakır. O günden sonra denizin adı Aegeus
Pontos olarak değişir ve zamanla Ege Denizi halini alır.
Hikâye
üçlemenin son kitabı Antigone’de devam edecek ve artı olarak Yunan’da ölü gömme
eklenecektir.
“...acılar
sadece ölülere ulaşmaz.” (Alıntı)
Eserimiz ise
tam bu kısımda başlar. Oidipus kızı Antigone’nin yardımıyla varır Kolonos
şehrine ve derdine çare aramaya koyulur. Trajediyi çok iyi sentezleyen
Sophokles neredeyse her satırda izleyicilerine bunu aktarır. Kader kurbanı olan
Oidipus’u her zaman haklı çıkarmayı ve aklamayı ihmal etmez. Tanrılar ile
onurlandırılır ve yüceltilir. Kişi asla ne oldum dememeli, ne olacağım demeli
ve gözlerini kapamadan asla mutlu bir yaşam sürdüğünü iddia etmemeli. Oyunda
karakterlerin güçlü diyalogları ve ustaca birleştirilmiş kurguyla hiç kesintiye
varmadan okuru sona taşımaktadır.
Kitabım
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan ve çevirisi muazzam. Sayfa kalitesi
yerinde ve nokta hatası dahi bulunmamaktadır. Harika bir çevirmen önsüzü ile
başlayan eser okuyucuyu sıkmadan oyuna geçmektedir. Şiirselliği ve felsefi
yanlarını kaybetmeyen cümleler oyun sonuna kadar devam edip, çevirmen
sonnotlarıyla eser noktalanmaktadır.
Sözün özü;
muazzam bir içerik ve okunması gereken naçizane bir eserdir. Benim için baştan
sona harika bir deneyim olduğu için hem okunulası, hem de tavsiye edilesidir.
Yüksek sesle okunması okur yararınadır.
“Zira çok
zengin insan vardır ki, kıt kanaat yaşayan insandan hiç de daha mutlu değildir,
eğer talih, zenginlik içinde geçen ömrünün sonuna kadar ona yar olmazsa. Nice
insan vardır ki, masallardaki kadar zengindir, ama mutsuzdur; niceleri de
vardır ki, şöyle böyle geçinirler, ama talihlidirler. Çok zengin olanın, eğer
mutlu değilse, talihli olandan yalnız iki ayrıcalığı vardır; ama talihli olanın
mutlu olmayan zengine bakarak pek çok ayrıcalıkları vardır; birisi için her dilediğini
yapmak ve büyük bir para kaybını karşılamak çok kolaydır; ama bir de öbürünün
üstünlüklerine bakalım: Elbette büyük bir kaybı ve aşırı istemleri öbürü gibi
karşılayamaz; ama talihi onu bundan korur; üstelik sağlam yapılıdır, hastalık
bilmez, üzüntü tanımaz, görmelere layık çocukları arasında mutludur. Bırak bir
de bütün bunlara taç olarak ömrünü mutlu bitirsin ve işte mutlu adam sözüne
layık kişi, senin aradığın kişi budur. Ama ölmeden önce, dilini tut, mutludur
demek için acele etme, yalnız talihli de, o kadar. Elbette her üstünlüğü elde
etmek bir ölümlü için olacak şey değildir; hiçbir toprak yoktur ki, kendi
kendisine yetsin ve her ürü nü versin; şu ürünü verir, ama kendisinde
yetişmeyen öbürünü başka yerden alır; en çoğuna sahip olan en iyisidir.
İnsanoğlu için de böyledir; hiç kimse tek başına her şeyi elde edemez; filanı
elde eder, falandan yoksun kalır. O ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve en
son dünyadan hoşnut ayrılır; işte o, bana göre, ey kral, mutlu insan adını hak
eder. Her şeyin sonuna bakmalıdır; tanrı çok insana mutluluğu yem olarak sunar,
sonra da çeker alır elinden.” (Alıntı Herodotos Tarih Kitabındandır)
Sevgi ile
kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder