30 Ağustos 2019 Cuma

Diogenes Laertios - Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce


Sessizim, siz okurlarını esinler.

Her şey aslına ve ahdine uyarak düşünmeyle başladı. İnsan hem yaratılmışların en güçsüzü ve hem de yaratılmışların en güçlüsüdür. İlk yaratılmış olarak kabul edilen Hz. Âdem düşüncesizliğinden mi atıldı cennet adı verilen bahçeden? Karşısında zekâyı iyi kullanan bir kötü vardı, ismi Arif olan. Hz. Âdem’i aykırı düşünmeye itecek ne söylemiş olabilir? Her şeyin harika olduğu cennetvari bir yerden kovulmaya sebep olacak şey neydi? “Sonsuzluk!” yani “ölümsüzlük arzusu” bir insanın aklını başından almaya yeter de artar bile. Demek ki iyi olan akıl sahibi olsa bile asıl zekâ kötüye meyil edendedir. Kötü olmak yaratıcılık gerektirir, inovasyon ve pratik düşünceyi kuvvetlendirir, kişiye sonsuz bir düşünme aşkı yaratır. Düşünce hazlardan meydana gelse de kin, şiddet ya da kıyım içerse de kötü olan bu yanını geliştirir ve mükemmel zekâya ulaşır. Bunlar benim kendi evrimleşmemiş, salt görüşlerimdir. Üzerine koyulabilir ancak daha iyi bir şey düşleyene kadar bu düşüncem benim istisnai doğrumdur.

Dil, toplum, kavram, düşünce, mantık gibi kelimelerini aklımda harmanlıyor ve acaba hangisi bir öncekine önayaklık etmiştir diye yorarken kendimi “Kavram’ın” sanırım bunların en birincisidir diye düşlemekten alıkoyamıyorum. Kavramları aşılayan ise dil ve dilin gerekliliği toplum, toplumun oluşması düşünce ve düşünce de mantığı ileri atmaktadır. Kavram yoksa dil yoktur, aynı şekilde kavram yoksa evrende yoktur. Sonra yeniden kafam karışıyor ve kavramı ortaya atan düşünce nereye gitti diye tam düşünürken o da nesi peki bu düşüncelerin doğru olduğunu sayan mantığında kavramdan önce gelmesinin gerekliliğini görüyorum. Ancak yeniden ilk sıralamaya dönüyor ve aydınlığın anası olan karanlığıma gömülüyorum.

1 Ağustos 2019 Perşembe

Marcus Tullius Cicero - Yasalar Üzerine - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Hukuk


Dün Aristo'nun oğlu Glaukon’la Pire’ye inmiştim.* Anımsadınız mı bu cümleyi, Platon’un Devlet eserinde giriş cümlesidir bu. Buraya almanın nice sebepleri var. Öncelikle Pire liman kasabasıdır ve kalabalık bir yerdir. Bu husus önemli bir çağrışım yapmakla kalmayıp, limanların ticaretlerin merkezi olduğu da vurgulanmaktadır. Buradan varacağımız yer ise; kalabalık, ticaret ve ihtiyaçlar. Bunlar hâsıl olduğunda devletin temeli yavaştan atılmaya başlanır. O yüzden Pire önemli…

Roma’da MÖ 106 tarihinde doğan hitabet ustası, şair bakışlı siyaset adamı. MÖ 75’te questor, MÖ 69’da aedilis, MÖ 66’da pretor ve MÖ 63’te ise consul olmuştur. Hatta dönemin saygın kişisi tarafından “pater patriae” – devletin babası- unvanını almıştır. Bunların hepsini ise kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya yapmış ve Roma’da kendi döneminin en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi olmuştur. Atlı sınıftan olduğu için Roma tarihinde bir ilk olarak consul seçilmiştir. Küçüklüğünde Yunancayı öğrenmiş ve hocası Yunan Hatip Apollonius Molon tarafından – hocası aynı zamanda Jul Sezar’ın da hocasıdır – “Sana büyük bir hayranlık duyuyorum Cicero ve tebrik ediyorum, ancak Yunanlar için üzülüyorum. Şimdiye kadar elimizde kalan tek sermaye eğitim ve söz hâkimiyetiydi. Ne yazık ki artık senin sayende bunlar Romalıların elinde geçecek.*” diye küçük yaşında övgüye mazhar oldu. Bu söylem ise Cicero’nun dil becerisinin ve ne kadar iyi bir hatip olduğunun bir göstergesidir.