Sukut haldir, kişi konuştuğu
değil sustuğudur. Sözün ağırlığına diyeceğimiz bir şey yoktur, elbet söz teşhirlidir,
güçlüdür, ancak mana var ise; manasız söz kişiyi bedbaht eder, döner yine
kendisini bulur. Sözün başladığı yerin membaı susmaktır, söz başlayanda da
susmaktan geçer bitende de… Bu sebeple de “Söz gümüşse, sukut altındır.”
Unutmamak gerek; Homeros’un dediği gibi “sözler kanatlıdır.” Bir kere kaçırdın
mı bir daha asla geri sahibi olamazsın.
“Şaşırtıcı değil mi Aristoteles?” diye sorup duran gevezeye: “Şaşırtıcı
olan bu değil; ayakları olup da sana burada tahammül eden şaşırtıyor beni
asıl!” Uzun bir konuşmadan sonra ona, “Gevezeliğimle sizi yordum,” diyen aynı
türden başka birine de şöyle cevap verir üstat: “Zeus aşkına! Hayır, hiç de
yormadınız, dinlemedim ki!” (Alıntı)
Yazarımız Plutarkhos MS I
yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarıdır. Kendisini
günümüze devreden “Paralel Hayatlar” yazı serisiyle tanırız. Asıl olanı ise
kendisinin ciltler dolusu bir yazım hayatı olduğudur. Kaynağın ilk elden sahibidir.
“Zevk ve keyif için icat edilmiş şarap, nasıl gereğinden fazla ve sek
içilmeye zorlandığında, bazı kişilerde bulantı ve sarhoşluk yaratıyorsa,
sosyalliğin en güzel yanı ve teminatı olan söz de, kötü bir şekilde, aşırı ve
düşünmeden kullanıldığında uyumsuzluk yaratır ve yalnızlığa sebep olur...”
(Alıntı)
Küçük ama etkili. Muazzam güzel
bir dille yazılan eserimiz önce Gevezeleri ele almaktadır. Sözün ne denli
kıymetli bir şey olduğundan bahsedip, boş edilen sözlerin ancak kişiye zarardan
başka bir şey getirmeyeceğini söyler durur. Kendinden önce gelenlerden bir sürü
alıntılar yaparak görüşünü destekler ve biz okurlara ne denli haklı olduğunu
göstermeye çalışır. Bilmenin ve öğrenmenin en temelinde susmak yatar çıkarımını
bizlere sunar.
İkinci bölümde ise Meraklıları konu
alır, verir veriştirir. Merak kişiyi aslında kişiyi bilgiye götüren şeydir. Bu
sebeple Plutarkhos’ta merakı ikiye ayırır. Onun bunun evini, odasını, yatağını
merak edeceğine; güneşi, doğayı, bilimi merak et o yönde geliştir der kendini.
Küçük bir hikâye…
Cuha bir gün akşam mesaisine
başlamak için hurmanın gölgesinde yatarken… Oradan biri onu dürtmüş “bak hele çuha,
bak hele; tepsiler geçer içinde mücevherler her türlü ziynetler.” Cuha istifini
bozmaz “banane,” der. Ötekisi de “iyi de sizin eve gider.” Cuha gene istifini
bozmaz: “İyi de sizene bize ne…” der.
Kitabım Kırmızı Kedi Yayınları’ndan,
çevirisi için ön yargılıydım. Muhtemelen saçma sapan bir çeviriyle
karşılaşacağımı umut ediyordum, yanılmışım. Çok iyi bir çeviri, çeviriye
nazaran harika bir sayfa kalitesiyle karşılaştım. Kitabın sayfalarının
kayganlığını ve size yerdiği yumuşaklık hissiyatını kelimelere dökmem mümkün
değildir. Tek kusuru çok çabuk bitmesiydi, onun dışında kesinlikle kusur
bulamadım. Ayrıca kitap kapağına ise “papağan” koymaları çok manidar
olmuş.
Kitap çok kısa bir yazar ve
çevirmen hayatıyla başlıyor. 2 Sayfalık bir sunuş ve akabinde 48 sayfa “gevezeler,”
sonrasında ise 28 sayfa “meraklılar” bölümü olarak sonlanıyor.
Berberlerin oldukça geveze bir zümre olması garip değildir, çünkü en
gevezeler oraya akın ederek, oturdukları koltukta alışkanlıklarını berberlere
bulaştırır. Kral Archelaus, havluyu boynuna koyarken ona, "Nasıl
keseyim?" diye soran geveze berberine zekice, "Sessizce," diye
cevap vermiştir.” (Alıntı)
Sözün özü; kitap benim için
muazzam eğlenceliydi. Kesinlikle okunulması ve tavsiye edilmesi gerektiğine
inanıyorum. Okuyan arkadaşların kendilerine birçok kazancı olaraktır. Sırf
konuşmak için söz söylemenin bedbahtlığı görüp susmanın erdemini
yakalayacaktır.
Harika bir inceleme, emeginize saglik, su anda yurtdisinda oldugum icin kitaba ulasamiyorum, pdf formatini her yerde aradim ama bulamadim, eger elinize gecerse bana ulastirir misiniz? lutfen mail adresimden iletisime gecelim.
YanıtlaSil