Polifonik bir insan olma
mücadelem hava muhalefeti yüzünden askıya alındı ki bunu yapana deli diyorlar.
Neymiş efendim yolun karşısından geçen bir arkadaşına oradan bağırılmazmış.
Sebep ne diye sorduğunda ise adap kuralları, ahlak kuralları, lisans, eğitim,
doktora, yaş gibi birçok zırva sunuyorlar. Belki de ben eğitimli bir deliyim,
bunu bilebilir misin? İşte suskunluğum tamda burada başladı. Ve ben sustuğum
içinde onlar için hastayım. Eee bağıranda deli diyorsun ama susunca ise adam
olmuyor musun? dediğinde “melankolik” deyip deliliğin tam karşıt halini teşhis
ediyorlar bedeninde… Hüzünlü bir adam olup çıkıyorsun.
Aslında bu delilik ve gülme hali
için size çok iyi bir Hippokrates ve Demokritos ile alakalı hikâye
anlatabilirim ancak uğraşmak istemiyorum. Belki bir gün hikâye ederim ve hatta
yeniden okuma şansım olursa Hippokrates’in kitabını, size inceleme dahi yazabilirim.
“Nefret ediyorum, ama ne kadar istesem de, nefret ettiğim şey olmaktan
kurtulamıyorum.” (Alıntı)
Robert Burton İngiliz yazar ve
akademisyendir. 17. Yüzyılda yaşamamış ve Oxford Üniversitesi’nde “melankoli”
başta olmak üzere birçok bilim dalında araştırmalar yapılmıştır. Aynı zamanda
çok imanlı bir din adamıdır. Ancak imanlı kısmını az açmak istiyorum ve ölüm
nedenini intihar olması imanını sorgulamama neden oluyor. Buradan ise
araştırdığı konunun kurbanı olduğu izlenimini çıkarıyorum. Sonuç olarak yine
aklıma gelen ise günümüzde ve geçmişimizde terzi hiçbir zaman kendi söküğünü
dikememişti demekten alıkoyamıyorum kendimi.
“İrade ya da akıl nebati ve hissi olanı kontrol eder ve gem vurur; ya
da vurmalıdır zira çoğunlukla insanoğlu arzularına sahip çıkamaz ve onlar
tarafından tutsak alınır. Böylece insan tıpkı hayvanlar gibi içgüdüleri
tarafından yönetilir ve dizginleri şehvetine ve çeşitli arzularına teslim eder.”
(Alıntı)
Kitap Burton’un kendi öz yaşamı,
okudukları, gördükleri ve duyduklarının kâğıda dökülmüş halidir. İyi bir
gözlemci olduğu inkâr edilemez ve o tarihte günümüze ışık tutacak birçok harika
tespitlerini biz okurlarına sunmuştur. Bedeni ruhbilimi ile harmanlamak ve bunu
yaparken de modern çağ bilgini havası vermesi ve insan anatomisinin o çağda bu
kadar harika bir şekilde betimlenmesini muazzam buldum. Özellikle felsefi
yaklaşımları muhakkak okumalı ve üzerine düşünmelisiniz.
Asıl sorunun kalabalıklar
içerisinde yalnız kalmak olduğunu görmekle kalmayıp Hz. Davud ile örneklendirmesi
gayet şaşırtıcıydı. Örneğinin doğruluğuna hemfikirim, lakin bu alanın kısalığı
beni üzen taraf oldu. Çünkü bundan ötesi insan anatomisi ve harikulade
diyebileceğimiz anatominin çalışma hali. Dipnotların aşırı fazlalığı ise okurda
konudan kopma gibi durumlar yaratsa da az bir geçmiş bilgisi bunun üzerini
kapatıyor. Her şeye rağmen kitap benim için önem arz edecek türde ve
saygınlıkta olan bir kitaptı.
“Biri için sinek ısırığı olarak nitelendirilen şey, diğeri için
dayanılmaz bir acı kaynağı olabilir.” (Alıntı)
Kitabım Aylak Adam Yayınları’ndan
iki cildin birincisi ve çevirisi gayet yerinde. Zor bir kitap olması ve bazı
terimlerin okurlar tarafından bilinmemesi ek birkaç bilgiye uzanmayı
gerektirmektedir. Sayfa kalitesi gayet yerinde, kısa bir çevirmen önsözü ile
başlayıp, 50 sayfa yazarın şiirsel bir dille yazdığı kitap hakkındaki girizgâhını
okuyoruz. Kitabı ve yazım amacını iyice kavradıktan sonra iki bölüm halinde
kitap bizlere sunulmaktadır. Birinci başlığa ben hastalıklar ve dışsal faktörler,
ikincisine ise anatomi ve diğer şeyler demek istiyorum.
Sözün özü; melankolinin ve
üzerine söylenmiş düşüncelerin tamda düşündüğüm gibi olması ve beni
desteklemesi bende ciddi bir heyecan yarattı ve kitabın daha kolay okunmasına
sebebiyet verdi. Kitap kesinlikle meraklısına okunulası ve tavsiye edilesidir.
Sizde “ben niye böyleyim?” diyorsanız ve duyduğunuz bir oyun havasında dahi
hüzünleniyorsanız lütfen okuyunuz.
Sevgi ile kalın…..
Size bir hediye ek sunmam sizi,
bunu okumanız ise beni mutlu eder.
“Bu tamburların sesi değil mi? Gece karışmış gündüze, bulutlar neden
gri. Keşmekeş olan kaldırımlarda biriken sular bir yandan yıkar pabuçlarımı,
kim bu diyarın bekçisi? Sigaranı yakarken rüzgârda durup beklediğin kadar,
dikkat eder misin çevrene? Etmem tabi. Bununda tadı değişti, sigara değil zehir
sanki. Sen ne bekliyordun ki? Kaldır kafanı göğe, biraz daha bak. Gör sonra
seni bu denli deli edeni. Bulutlar neden gri.
Hey sen şaman tipli, dur bekle! Sana diyorum bekle. Neden ardına
bakmadan kaçıyorsun? Bir ayinin son demine mi yetişeceksin? İtme be! Söyle
bulutlar neden gri? Takım elbiseli beyler geçiyor üzerimden, sizleri kim bey
etti? Bu parayı neden verdin bana? Kurtulmak istersin değil mi benden? Neydi bu
kurtulmanın sadakası mı? Saatin kaç para? Kolundaki değil! Seni bir saatliğine
kiralama bedeli? Al o zaman şunu şimdi söyle bulutlar neden gri?
Buz gibi binalarda çalışıyor, taş duvarlar arasında kalmaktan zevk alıyorsunuz
belli. Daha çok çalışıp çok para kazanmak istiyorsunuz, neden? Sizi kim bu
şekilde makineleştirdi? Ooww bak yeni araba alışmışsın, eskisi eskimiş miydi?
Bu kadınlarda çok güzel, söylesene birisi beni de sevebilir mi? Hesabımda bin
üç yüz lira var. Kaç sevimlik eder? Birazını ayır ama birde şu bulutlar neden
gri?
Kopuz çalan deli zenci, solaryumdan hiç çıkmadığın belli? Bacağım kadar
kolun var, sizin vücutlarınız neden bu kadar iyi? İçimdeki tenya uluyor, sabah
ki yemeğini beğenmedi mi? Yine sinirlerim bozuldu, acaba bedeni servise çeksem
mi?
Sıvazladım, bir kere daha sıvazladım. Öteden bağırıyor biri hey dayı
hacı, söyle dedim canım taksi. Bineceksen bin kaynıyor her yan müşteri. Hadi be
kerkenez, uçarsın yükseklerde bilmezsin bulutlar neden gri?” (İleti)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder