Bilinmeyen insanı korkutur ve
dahası merakını uyandırır. Ancak korku sevgiyle taçlandırılmadıktan sonra tam
bir iman teşkil etmez. Korkmak kadar sevmekte gerekmektedir. Her dönemin
peygamberi kendi dönemine ait sanatların en iyi erbaplarından olması pek
şaşılası bir durum değildir. Hz. Musa’ya verilen sihir, Hz. İsa’ya verilen tıp
ilmi ve Hz. Muhammed’e verilen şiir üstü bir yazım dili… Bunlar peygamberleri
diğerlerinden ayıran en güzide lütuflardandı ve halkların zorda olsa iman
etmelerini kolaylaştırmak için peygamberler bu Ledün İlmi ile şereflenmişlerdir.
Cehennemin tap tenine – ilk on - baktığımız
zaman şüphesiz birinci sırayı Firavun alır. Hatta Kuran-ı Kerim’de kötü adamın
tasviridir kendisi. Karşısında ise en hayırlı 5 insandan birisi olan Hz. Musa
(Mos). Üstün körü bakıldığında herkesin Hz. Musa hakkında birçok bilgi sahibi
olduğunu biliriz. Birisi “Asa” dan bahseder bir diğeri ise Kızıldeniz’i
böldüğünü söyler. Bu hadiseler kitapta kısmen de olsa doğrudur. Her şeyden
ziyadesi ise Hz. Musa bilge bir peygamberdi. Yani doğayı çok iyi tanıyan, doğa
olaylarına hâkim olan, öğretici bir kişiliğe sahipti.
Birinci kitabımızda Hz. Musa’nın
doğumundan başlamış, Mısır saraylarında yetişmesini konu etmiş, Medyen’e
yolculuğuna tanık olmuş ve Apiru yani İsrailoğulları’na önderlik ederek Mısır’dan
“Çıkış’ına” şahitlik ediyorken Kızıldeniz Kıyısına vardığımızda kitap
sonlandırılmıştı.
Kitap içeriğine dalıp konu özeti
çıkarmak istemiyorum. Şunu söylemekte yarar görüyorum ki bu kitap yazılmış
diğer Tevrat kitaplarına karşı akademik bir çalışma değeri taşıyabilecek
değerdedir. Abartılı ve epik olaylardan kaçınılması ve bunu da kitap sonunda
eleştirileriyle anlatması okuruna fayda sağlamaktadır. Tekvin ya da Sayılar
kitaplarındaki abartılı rakamlar ve olaylar araştırmacı yazar tarafından
incelenmiş, olası durumlarda göz önünde bulundurularak doğruya yakın tahminler
ile kurgulanmıştır. Bazı yerlerde Tekvin ya da Sayılar kitabından ayrılıp,
kendi kurgusunu kendi yaratmıştır.
“...kötülük olsa olsa uyuklar! Ve uyanmak için vaktin gelmesini bekler.”
(Alıntı)
Diğer güzel taraflarından bir
tanesi ise olayları ve mekânları çok iyi betimlemiş olmasıdır. Kişiyi buradan alıp
o devirlere götürerek hayal dünyasında ormanlık bir Arap-Afrika kıtaları hayal
ettirmektedir. Hz. Musa’nın karşısına ise II. Ramses’i koymuştur. Ancak bu
olasılık pek doğru değildir. Dönemin bilinmezliği ve II. Ramses’in 90 yıl
yaşamasını da ele alırsak eğer dönemin karşıtı firavun II. Thutmose
gözükmektedir. Bu sadece en yakın olan bir tahmindir, kesinliği ise yoktur. Şu
da bir gerçektir ki bu iki firavunda kendi döneminin en güçlü isimlerinden
birileriydi. Olası bir savaşta ya da durumda Apirulardan eser kalmazdı.
İlahi bir duygu ile sentezlemek
gerekirse; dönemin firavunu en büyük günahı işlemiş ve kendisinin ilah olduğunu
söylemiş, bu şekilde hayatını sürdürmüştür. Ancak herkesin bir hesabı var ise
yaratıcının da bir hesabı vardır. Kâhinlerin ortalığı ayağı kaldırması ve
doğacak erkek çocuğunun Mısır Firavununu yerle yeksan edeceği gerçeği su
götürmez bir olaydır. Canı firavun el kadar bebekleri dahi öldürmekten
çekinmeyecek kadar gözü dönmüş, ene yani benliliğinden ödün veremeyecek kadar
ego sahibiydi. Hesaplar ise her zaman istenilen sonucu vermez. Doğan çocuk suya
bırakılır ve Mısır Sarayı dolaylarında bulunulup, dönemin Mısır Kraliçesi
tarafından beslenir, eğitilir ve büyütülür. İşte adalet!.. Dünya bir sinek yüzünden
ölen nice hükümdarlar gördü.
Akademik çevreler Hz. Musa’yı
çoğu kez bir mit olarak kabul etmişlerdir. Bilimsel ya da arkeolojik
durumlardan da yararlanarak Kızıldeniz’in bölünmesinin sebeplerini ilk olarak
Santorini Adası’nda meydana gelen volkanik Minos Patlaması sebebiyle denizdeki
dalgalanmaların sebep olduğu söylenmektedir. Bunun dışında ise azımsanmayacak
başka bir çevre ise Büyük Siyah’ın (Yukarı Mısır’da Kızıldeniz’in bir bölümü) hemen
yanında bulunan sığ olan Sazlıklar Denizi’nden geçirildiğidir. Arkeolojik
bulgular ise bu ikinci durumu doğrular niteliktedir. Geçiş bittikten sonra ise
dalga boyları yükselmiş karşıya geçmeye çalışan Mısır askerlerinin bir kısmını
boğmuştur. Hatta karşı kıyıya geçmeyi başaran Mısır askerleri Hz. Musa
tarafından önceleri köle olarak alınmış daha sonrası ise kadim dostu Hz. Yuşa –Kendisi
Hz. Musa’nın komutanı ve ölümünden sonra İsrailoğulları’nın lideridir –
tarafından asker olarak birliklerine katmıştır.
“Gençlik güzeldi. Yetişkini böylesine çirkin yapan şey kötü
düşüncelerdi, kinler, alçaklıklar, yalanlar, pis kıskançlıklar, kendini evrenin
merkezi sanan insanın kibirli bencilliği, tembelliğin mutlu edilgenliği, yürek
yoksulluğu, ölümün unutuluşu ve daha da kötüsü, ölüm korkusu.” (Alıntı)
Kuran-ı Kerim’de geçen Çıkış ise
Yunus Surelerinde karşımıza çıkmaktadır. Kızıldeniz açıldığında geçiş
tamamlanmış, firavun ve askerleri geçerken ise deniz kapanmıştır. Firavun secde
etmiş ve Müslümanlığı kabul edilmemiştir. O dönemde Müslüman kelimesi teslim
olmak manasındadır. Bedeni ise herkese ibret olması için bozulmadan gün yüzüne
çıkacağı belirtilmiştir.
Böyle bir cesedin varlığı henüz
bilinmemektedir. Eğer ki böyle bir durum olacaksa bu Kuran-ı Kerim mucizelerinden
birisi olarak adlandırılabilir. Ayrıca MS 600’lerde geleceğe yönelik müze,
sergileme ya da arkeoloji gibi bilimlerin ayetlerde geçmesi ise gelecek
hakkında az da olsa bilgi vermektedir.
Kitap içerisine konu edilen peygamberin
yazar tarafından sevildiği çok ortadadır. Ancak yazarın ilahiyatçıları sevmediği
ise gözden kaçmıyor. Çok güzel kişilik analizleri ve çözümlemelerde bulunmuş ve
Hz. Musa’yı okuruna okuru tanımasa bile sevdirme misyonunu üstlenmiş gibidir.
İsrailoğulları’nın açlığını, başıbozukluğunu ve peygamberlerine neler
çektirdikleri ise es geçilmemiş. Günümüzde de zulmün mimarı olmaya devam
etmektedirler.
Kitabım Doğan Kitapçılık A.Ş.
Yayınları’ndan, Fransızcadan çevirisini üstlenen kişi Gülseren Devrim.
Başlangıçta harika bir dönem haritası bulunmaktadır. Kısa bir önsöz niteliğinde
yazı ile “Çıkış” kaldığı yerden devam etmektedir. 3 ana bölüm ve bu bölümleri
oluşturan 40 üzerinde küçük bölümler bulunmaktadır. Kitabın son 61 sayfasını
ise “kaynakça ve eleştiri notları” almaktadır.
“İnsanoğlunun belleği çöldeki kum gibidir. Tanrı'nın lütfunu ve
cömertliğini emer, sonra zamanın rüzgarıyla kurutur ve unutur.” (Alıntı)
Sözün özü; benim için iyi bir
okuma ve güzel bir anı romandı. Severek, merak ederek güzel bir başlangıçla
başlayıp iyi bir şekilde sonlandırdım. Meraklısına kesinlikle tavsiye edilesi
ve okunulasıdır.
Sevgi ile kalın.
Kitap içerisinde en çok hoşuma
giden bir konuşma… Hz. Musa ile eşi Tsippora…
“-Gel sevgili kandilim, diyordu
Mos, gülümseyerek.
-Ateşin yanında küçük bir kandil
nedir ki? diyordu Tsippora gülerek. Ben sana yetmedim, koca bir halkı
kucakladın!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder