Kızları en çok
babalarını sever. Bu nedendir bilinmez ancak erkek anneye, kız çocuğu ise
babaya kesintisiz bir sevgi beslemektedir. Antik Yunan’da aileye ve ölüye
atfedilen tanrı yasaları su götürmez bir gerçektir. Gereğini ise ölümü dahi
göze alabilecek, gözü kara Antigone yapacaktır. Doğanın mutlak yasaları bunu
gerektirir ve göremediğimiz, tanığının olmadığı bir suçun cezalandırıcısı;
vicdan, en güzel cezalandırıcıdır.
Sophokles MÖ
400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir.
Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla
Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.
Oyunun yazım
tarihi MÖ 441’e tekabül etmektedir ve üçlemenin diğer iki kitabından önce
yazılmıştır. Komedya mutlu sonla toplumsal sorunları alayla dile getirirken,
tragedya acı, ölüm, felaket ve yıkımı konu alır. Bunların en tepesine ulaşmış
olanlar ise Aiskhylos, Euripides ve Sophokles’tir. Aynı dönemi paylaştıkları
için savaşlarla iç içe bir yaşantıları olmuş ve bu sorunları çok güzel bir
şekilde dillendirme olanağı bulmuşlardır.
Mitolojiye
göre Thebai kralı Laios, Pelops’un oğlu Khrysippos’a karşı ilgi duyar, onu
kaçırır ve tecavüz eder. Bu yakışıksız ilişkiye çok kızan Pelops Laios’u
lanetler. Kehanet ise Laios’un doğacak oğlu babasını öldürecek ve Laios’un
karısı İokaste yani annesi ile evlenecekti. İokaste doğan çocuğunu öldürmek
için saraydan birisine verir ve ormana bırakmasını ister. Ormana bırakılan
Oidipus topuklarından delinip, bağlanılmış şekilde çoban tarafından bulunur ve
çocukları olmayan Korinthos kralı Polybos ile karısı Priboia‘ya verilir. Zaman
ilerleyip Oidipus büyüdükçe etrafındaki konuşmaları da algılamaya başlar ve
hakkındaki kehaneti öğrenir. Öz bildiği anne babasına zarar vermekten kaçınan
ve duyduğu bu kehaneti netleştirmek için ise Delphoi Tapınağı’nın yolunu tutar.
Tesadüf odur ki yolda yürürken öz babası ve 4 muhafızıyla Thebai kralı olan
Laios’a rastlar. Kimin yol vereceğini tartıştıkları bu hengâmede Oidipus
bilmeden babası Laios ve muhafızları öldürür. Kehanetin birinci ayağı ise
tamamlanmış olur.
Bu olayın
akabinde ise Thebai şehrine bir Sfenks bela olmuştur. Sfenks şehrin kapısından
geçenlere “Hangi varlık sabah dört ayaküstünde, öğlen iki ayaküstünde ve akşam üçayak
üstünde yürür?” bilmecesini sorar ve bilemeyenleri ya yer ya da uçurumdan aşağı
atar. Oidipus’un da yolu doğduğu şehir olan Thebai’ye düşer, Sfenks ile
karşılaşır. Aklını iyi kullanan Oidipus bilmeyeceği bilir ve Sfenks bu cevabın
üzerine kendini parçalamaya başlar. Şehrin başından bu belayı savdığı için
Thebai şehrine kral olur ve eski kral Laios’un dul eşi İokaste ile evlenir. Bu
evlilikten Antigone, İsmene adında iki kız ve Polyneikes, Eteokles adında iki
oğlu olur. Burada ise kehanetin ikinci ayağı tamamlanır. Annesi olan İoskaste
ile evlenip, anasını karısı yapar ve bu evlilikten dolayı ise çocukları aynı
zamanda kardeşleri olur.
“Mutluluğundan
feragat etti miydi kişi,
onu
yaşayanlardan değil ölülerden sayarım.
İstediğin
kadar mal istifle ambarına,
krallar gibi
yaşa giderse hoşuna,
uçup gitti
miydi mutluluğun, duman
gölgesinden
değersizdir bütün yaşamın.” (Alıntı)
Bolluk ve
zenginlikle geçen zamanın ardından kıtlık ve belalar Thebai şehrine musallat
olmaya başlar. Gelen orakl ise “Kral Laios’un katili bulunmalı ve şehirden
sürülmelidir.” Oidipus bunu bir iç mesela haline getirir ve katilin bulunması
için elinden geleni yapacağını söyler. Ancak bu arada öz babası bildiği Korinthos
kralı Polybos ölmüştür. Kehanetin gerçekleşmediğini gören Oidipus durumdan
iyice işkillenmeye başlar ve içine kuşku düşer. Karısı ve annesi olan İokaste’den
Laios’un ne zaman ve nasıl öldüğünü, yanında ise kimsenin olup olmadığını
araştırmaya kalkar. Olayı yaşayan bir kişi bulunur ve ağzından “Polybos ile
Periboa’nın oğlu değilsin. Bu saraya bir çoban tarafından getirildin!” duyar.
Artık Oidipus kaderini anlamış ve kehanetin gerçekleştiğini görmektedir.
İokaste’ye durumu anlatır, bu iç yakan hadiseyi duyan İokaste kendini öldürür.
Ölümü gören Oidipus ise acıya dayanamaz ve gözlerini hançeriyle delik deşik
eder. Acısıyla beraber Thebai şehrinden sürgün edilmek, aşağılık bir hayat
yaşamak için şehirden ayrılmak ister ve isteği kabul olur. Antigone hariç bütün
çocukları ve uyrukları kendinden nefret eder, Attika –Atina- şehrinin Kolonos
yerleşkesine doğru hareket eder. Ve ana karakterlerden biri olan Atina şehir
kurucusu Aegeus oğlu Theseus ile yolları kesişir.
“...ölü
olduğun halde,
hayatta olan
beni
öldürmeyi
başardın.” (Alıntı)
Theseus; Atina
şehir kurucusu, birleştiricisi ve kanun koyucusu olarak bilinmektedir. Zaten
kral olan babasının ardılı evlilik dışı çocuğudur. Bir diğer rivayete göre ise
Poseidon’un oğlu olduğu savunulmaktadır. Adaletli Theseus, Atina yasalarına
göre geleni geri çevirmeyecek bir kişiliğe sahiptir. Burada baba kız sığınma
talep ederler ve başlarından geçenleri anlatırlar. Theseus gereken ilgiyi
göstermekle kalmaz, üzerine bir sürü söz verir ve bunları tutar. Mutluluğun
güzel bir ölüm olduğunu savunan Oidipus rahat bir ölüme kavuşmayı hayal eder.
Tanrıların onurlandırdığı Oidipus rahat bir ölüme kavuşur.
Bu ölümden
sonra Antigone eserine giriş yapar Sophokles. Kişileri ve toplumlu kıyasıya
eleştirir ve atıflarda bulunarak Antigone’yi dillendirir. Thebai şehrinde çıkan
savaş yüzünden Oidipus’un iki oğlu karşı karşıya gelir ve aynı gün içerisinde
ikisi de birbirinin yüzünden ölümü tadarlar. Kılıç çeken kılıç ile ölür sözünün
en iyi karşılığıdır bu iki kardeşin düştüğü durum. Dayıları Thebai kralı Kreon
ise bir kardeşi usulüne uygun gömme merasimi yaparken, diğerini ise kurda kuşa
yem ederek aşağılık bir ölüme yollamayı aklına koyar. Ancak hesaplamadığı bir
şey vardır ki kibrin olduğu ve sağduyunun olmadığı yerde her zaman kıyım
vardır, felaket vardır. Bunları bir bir kendi ailesiyle sınanarak tadar Kreon.
Antik çağda
ölü gömme merasimlerine çok dikkat edilirdi, hem ölünün ruhunun huzura ermesi,
hem de aile onurunun zedelenmemesi bunun başlıca sebepleriydi bu merasimler.
Hades’e varmak için yapılan bu işlemlerin tümüne tüm halk itaat eder, doğal bir
yasa gibi kabullenirdi. Yas işareti olarak evin önüne çiçekler konulur, her
zaman açık olan kapılar kapatılır ve ateşler söndürülürdü. Çiçeklerin anlamı
ise ölünün hala evde olduğunu vurgulamak içindir. Günümüzde de devam eden siyah
elbiseler o zamanda yas işaretlerinden bir tanesiydi. Su ve yağla yıkanan ölü
bedeni ağzına verilen bir sikke ile en güzel kıyafetleri giydirilip yüksek bir
yatağa yatırılırdı. İlyada eserinde Aşil’in annesi Thetis tarafından Styx Nehri’nde
yıkanıp, kılıç kesmez bir bedene sahip olduğuna değinmiştik. Ölünün ağzına bir
adet sikke konulmasının sebebi de ölü ruhların bu sikkeyi cehennem kayıkçısı Kharon’a
verip, Styx Nehri’nden geçmesi sağlanmaktadır. Eğer ruh bu sandal ile Hades
ülkesine gidemez ise ruhun arafta kalacağına inanılırdı.
Normal
merasimlerin dışında vatan hainleri, yüz kızartıcı suçlara sebep olan kişiler
Hades’e ulaşamaması için töreye uygun gömülmeyerek şehir dışında toprağa
verilirdi. Bu durum hem ölen için hem de ailesi için onur kırıcı bir sondu.
“Aşk, hiçbir
savaşta yenilmezsin.
Aşk,
fethedersin her dokunduğunu.
Genç kızların
yumuşak
yanaklarında
sabahlar,
denizlerin
üstünde, münvezilerin
bahçelerinde
gezinirsin.
İster ölümsüz
tanrı olsun,
ister
günübirlik yaşayan insan,
kimse
kurtulamaz elinden.
Aklını yitirir
sana tutulan.” (Alıntı)
Buraya kadar okuduysanız
eğer üçüncü kitabı okumaya başlayabilirsiniz demektir. Güç sahibi olan Thebai
kralı Kreon’un tanrılara dahi karşı gelmek pahasına kibrine yenildiğini,
gözlerinin kör ve sağduyusunu yitirmiş haline şahitlik edeceksinizdir. Eğer ki
doğanın koyduğu bir yasa ölünün toprağa gömülmesini öngörüyorsa bundan sakınmamak
ahmak işidir. Antigone’nin dik duruşu, ailesine ve kardeşlerine olan sadakati
okunmaya değer. Kral ile sürekli çatışan Antigone sonunda kazanmıştır ancak
kader bazen kişileri ödülle cezalandırır ya da ceza ile ödüllendirir. Konu
bütünlüğü asla oyun sonuna kadar okuru terk etmiyor. Güçlü karakter yapısı ise
okuru iyice oyuna yaklaştırıyor. İnadın sonunun olmayışı, eğer ki doğru bir şey
var ise o an yanlıştan vazgeçip doğruya yönelmenin hırstan daha önemli
olduğunu, son pişmanlığın ise asla fayda etmediğini bolca görmekteyiz.
Kitabım
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan ve çevirisi muazzam. Sayfa kalitesi
yerinde ve nokta hatası dahi bulunmamaktadır. Harika bir çevirmen sitemi ve
eser özeti ile başlayan eser okuyucuyu sıkmadan oyuna geçmektedir. Şiirselliği
ve felsefi yanlarını kaybetmeyen cümleler oyun sonuna kadar devam edip,
çevirmen sonnotlarıyla eser noktalanmaktadır.
“...peşinden
koşmamalısın imkânsızın.” (Alıntı)
Sözün özü;
muazzam bir içerik ve okunması gereken naçizane bir eserdir. Benim için baştan
sona harika bir deneyim olduğu için hem okunulası, hem de tavsiye edilesidir.
Yüksek sesle okunması okur yararınadır.
Sevgi ile
kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder