9 Haziran 2019 Pazar

Sophokles - Antigone - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Kızları en çok babalarını sever. Bu nedendir bilinmez ancak erkek anneye, kız çocuğu ise babaya kesintisiz bir sevgi beslemektedir. Antik Yunan’da aileye ve ölüye atfedilen tanrı yasaları su götürmez bir gerçektir. Gereğini ise ölümü dahi göze alabilecek, gözü kara Antigone yapacaktır. Doğanın mutlak yasaları bunu gerektirir ve göremediğimiz, tanığının olmadığı bir suçun cezalandırıcısı; vicdan, en güzel cezalandırıcıdır.

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

Oyunun yazım tarihi MÖ 441’e tekabül etmektedir ve üçlemenin diğer iki kitabından önce yazılmıştır. Komedya mutlu sonla toplumsal sorunları alayla dile getirirken, tragedya acı, ölüm, felaket ve yıkımı konu alır. Bunların en tepesine ulaşmış olanlar ise Aiskhylos, Euripides ve Sophokles’tir. Aynı dönemi paylaştıkları için savaşlarla iç içe bir yaşantıları olmuş ve bu sorunları çok güzel bir şekilde dillendirme olanağı bulmuşlardır.

“Nefret etmek için değil, sevmek için yaratıldım.” (Alıntı)

Mitolojiye göre Thebai kralı Laios, Pelops’un oğlu Khrysippos’a karşı ilgi duyar, onu kaçırır ve tecavüz eder. Bu yakışıksız ilişkiye çok kızan Pelops Laios’u lanetler. Kehanet ise Laios’un doğacak oğlu babasını öldürecek ve Laios’un karısı İokaste yani annesi ile evlenecekti. İokaste doğan çocuğunu öldürmek için saraydan birisine verir ve ormana bırakmasını ister. Ormana bırakılan Oidipus topuklarından delinip, bağlanılmış şekilde çoban tarafından bulunur ve çocukları olmayan Korinthos kralı Polybos ile karısı Priboia‘ya verilir. Zaman ilerleyip Oidipus büyüdükçe etrafındaki konuşmaları da algılamaya başlar ve hakkındaki kehaneti öğrenir. Öz bildiği anne babasına zarar vermekten kaçınan ve duyduğu bu kehaneti netleştirmek için ise Delphoi Tapınağı’nın yolunu tutar. Tesadüf odur ki yolda yürürken öz babası ve 4 muhafızıyla Thebai kralı olan Laios’a rastlar. Kimin yol vereceğini tartıştıkları bu hengâmede Oidipus bilmeden babası Laios ve muhafızları öldürür. Kehanetin birinci ayağı ise tamamlanmış olur.


Bu olayın akabinde ise Thebai şehrine bir Sfenks bela olmuştur. Sfenks şehrin kapısından geçenlere “Hangi varlık sabah dört ayaküstünde, öğlen iki ayaküstünde ve akşam üçayak üstünde yürür?” bilmecesini sorar ve bilemeyenleri ya yer ya da uçurumdan aşağı atar. Oidipus’un da yolu doğduğu şehir olan Thebai’ye düşer, Sfenks ile karşılaşır. Aklını iyi kullanan Oidipus bilmeyeceği bilir ve Sfenks bu cevabın üzerine kendini parçalamaya başlar. Şehrin başından bu belayı savdığı için Thebai şehrine kral olur ve eski kral Laios’un dul eşi İokaste ile evlenir. Bu evlilikten Antigone, İsmene adında iki kız ve Polyneikes, Eteokles adında iki oğlu olur. Burada ise kehanetin ikinci ayağı tamamlanır. Annesi olan İoskaste ile evlenip, anasını karısı yapar ve bu evlilikten dolayı ise çocukları aynı zamanda kardeşleri olur.

“Mutluluğundan feragat etti miydi kişi,
onu yaşayanlardan değil ölülerden sayarım.
İstediğin kadar mal istifle ambarına,
krallar gibi yaşa giderse hoşuna,
uçup gitti miydi mutluluğun, duman
gölgesinden değersizdir bütün yaşamın.” (Alıntı)

Bolluk ve zenginlikle geçen zamanın ardından kıtlık ve belalar Thebai şehrine musallat olmaya başlar. Gelen orakl ise “Kral Laios’un katili bulunmalı ve şehirden sürülmelidir.” Oidipus bunu bir iç mesela haline getirir ve katilin bulunması için elinden geleni yapacağını söyler. Ancak bu arada öz babası bildiği Korinthos kralı Polybos ölmüştür. Kehanetin gerçekleşmediğini gören Oidipus durumdan iyice işkillenmeye başlar ve içine kuşku düşer. Karısı ve annesi olan İokaste’den Laios’un ne zaman ve nasıl öldüğünü, yanında ise kimsenin olup olmadığını araştırmaya kalkar. Olayı yaşayan bir kişi bulunur ve ağzından “Polybos ile Periboa’nın oğlu değilsin. Bu saraya bir çoban tarafından getirildin!” duyar. Artık Oidipus kaderini anlamış ve kehanetin gerçekleştiğini görmektedir. İokaste’ye durumu anlatır, bu iç yakan hadiseyi duyan İokaste kendini öldürür. Ölümü gören Oidipus ise acıya dayanamaz ve gözlerini hançeriyle delik deşik eder. Acısıyla beraber Thebai şehrinden sürgün edilmek, aşağılık bir hayat yaşamak için şehirden ayrılmak ister ve isteği kabul olur. Antigone hariç bütün çocukları ve uyrukları kendinden nefret eder, Attika –Atina- şehrinin Kolonos yerleşkesine doğru hareket eder. Ve ana karakterlerden biri olan Atina şehir kurucusu Aegeus oğlu Theseus ile yolları kesişir.

“...ölü olduğun halde,
hayatta olan beni
öldürmeyi başardın.” (Alıntı)

Theseus; Atina şehir kurucusu, birleştiricisi ve kanun koyucusu olarak bilinmektedir. Zaten kral olan babasının ardılı evlilik dışı çocuğudur. Bir diğer rivayete göre ise Poseidon’un oğlu olduğu savunulmaktadır. Adaletli Theseus, Atina yasalarına göre geleni geri çevirmeyecek bir kişiliğe sahiptir. Burada baba kız sığınma talep ederler ve başlarından geçenleri anlatırlar. Theseus gereken ilgiyi göstermekle kalmaz, üzerine bir sürü söz verir ve bunları tutar. Mutluluğun güzel bir ölüm olduğunu savunan Oidipus rahat bir ölüme kavuşmayı hayal eder. Tanrıların onurlandırdığı Oidipus rahat bir ölüme kavuşur.

Bu ölümden sonra Antigone eserine giriş yapar Sophokles. Kişileri ve toplumlu kıyasıya eleştirir ve atıflarda bulunarak Antigone’yi dillendirir. Thebai şehrinde çıkan savaş yüzünden Oidipus’un iki oğlu karşı karşıya gelir ve aynı gün içerisinde ikisi de birbirinin yüzünden ölümü tadarlar. Kılıç çeken kılıç ile ölür sözünün en iyi karşılığıdır bu iki kardeşin düştüğü durum. Dayıları Thebai kralı Kreon ise bir kardeşi usulüne uygun gömme merasimi yaparken, diğerini ise kurda kuşa yem ederek aşağılık bir ölüme yollamayı aklına koyar. Ancak hesaplamadığı bir şey vardır ki kibrin olduğu ve sağduyunun olmadığı yerde her zaman kıyım vardır, felaket vardır. Bunları bir bir kendi ailesiyle sınanarak tadar Kreon.

Antik çağda ölü gömme merasimlerine çok dikkat edilirdi, hem ölünün ruhunun huzura ermesi, hem de aile onurunun zedelenmemesi bunun başlıca sebepleriydi bu merasimler. Hades’e varmak için yapılan bu işlemlerin tümüne tüm halk itaat eder, doğal bir yasa gibi kabullenirdi. Yas işareti olarak evin önüne çiçekler konulur, her zaman açık olan kapılar kapatılır ve ateşler söndürülürdü. Çiçeklerin anlamı ise ölünün hala evde olduğunu vurgulamak içindir. Günümüzde de devam eden siyah elbiseler o zamanda yas işaretlerinden bir tanesiydi. Su ve yağla yıkanan ölü bedeni ağzına verilen bir sikke ile en güzel kıyafetleri giydirilip yüksek bir yatağa yatırılırdı. İlyada eserinde Aşil’in annesi Thetis tarafından Styx Nehri’nde yıkanıp, kılıç kesmez bir bedene sahip olduğuna değinmiştik. Ölünün ağzına bir adet sikke konulmasının sebebi de ölü ruhların bu sikkeyi cehennem kayıkçısı Kharon’a verip, Styx Nehri’nden geçmesi sağlanmaktadır. Eğer ruh bu sandal ile Hades ülkesine gidemez ise ruhun arafta kalacağına inanılırdı.

Normal merasimlerin dışında vatan hainleri, yüz kızartıcı suçlara sebep olan kişiler Hades’e ulaşamaması için töreye uygun gömülmeyerek şehir dışında toprağa verilirdi. Bu durum hem ölen için hem de ailesi için onur kırıcı bir sondu.

“Aşk, hiçbir savaşta yenilmezsin.
Aşk, fethedersin her dokunduğunu.
Genç kızların yumuşak
yanaklarında sabahlar,
denizlerin üstünde, münvezilerin
bahçelerinde gezinirsin.
İster ölümsüz tanrı olsun,
ister günübirlik yaşayan insan,
kimse kurtulamaz elinden.
Aklını yitirir sana tutulan.” (Alıntı)

Buraya kadar okuduysanız eğer üçüncü kitabı okumaya başlayabilirsiniz demektir. Güç sahibi olan Thebai kralı Kreon’un tanrılara dahi karşı gelmek pahasına kibrine yenildiğini, gözlerinin kör ve sağduyusunu yitirmiş haline şahitlik edeceksinizdir. Eğer ki doğanın koyduğu bir yasa ölünün toprağa gömülmesini öngörüyorsa bundan sakınmamak ahmak işidir. Antigone’nin dik duruşu, ailesine ve kardeşlerine olan sadakati okunmaya değer. Kral ile sürekli çatışan Antigone sonunda kazanmıştır ancak kader bazen kişileri ödülle cezalandırır ya da ceza ile ödüllendirir. Konu bütünlüğü asla oyun sonuna kadar okuru terk etmiyor. Güçlü karakter yapısı ise okuru iyice oyuna yaklaştırıyor. İnadın sonunun olmayışı, eğer ki doğru bir şey var ise o an yanlıştan vazgeçip doğruya yönelmenin hırstan daha önemli olduğunu, son pişmanlığın ise asla fayda etmediğini bolca görmekteyiz.

Kitabım Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan ve çevirisi muazzam. Sayfa kalitesi yerinde ve nokta hatası dahi bulunmamaktadır. Harika bir çevirmen sitemi ve eser özeti ile başlayan eser okuyucuyu sıkmadan oyuna geçmektedir. Şiirselliği ve felsefi yanlarını kaybetmeyen cümleler oyun sonuna kadar devam edip, çevirmen sonnotlarıyla eser noktalanmaktadır.

“...peşinden koşmamalısın imkânsızın.” (Alıntı)

Sözün özü; muazzam bir içerik ve okunması gereken naçizane bir eserdir. Benim için baştan sona harika bir deneyim olduğu için hem okunulası, hem de tavsiye edilesidir. Yüksek sesle okunması okur yararınadır.

Sevgi ile kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder