30 Nisan 2019 Salı

Margaret Davidson - Louis Braille (Görmezlerin Kitap Okumasını Sağlayan Çocuk) - Kitap İncelemesi - Biyografi - Edebiyat - Çocuk


Hayat küçük bir çocuğun gözlerini kaybettiği zamanın sonrasında yakınlarına “sabah ne zaman olacak,” sorusuna cevap veremeyecek kadar ağırdı. Çocuktum, gözlerimin görmemesi sayesinde çocukta kaldım. Doğuştan değildi amalığım; ağacın yeşil, bulutların beyaz ve deniz mavi olduğunu da gördüm. Zor olan aslında körlükte değildi, insan her şeye alıştığı gibi buna da alışıyordu, ancak zor olan insanların her fırsatta sana körlüklerini hatırlatmasıydı. “Dikkat et,” “Dikkatli ol,” “Kör Müsün?” gibi sorulardı en çok bizi yoran ve evet “kördüm.”

“Bir kitabı yakabilirdi, tüm bir sistemi yasaklayabilirdi ama bir çocuğun düşüncesini engellemek ya da hatırlamak istediği şeyi unutmasını sağlamaya çalışmak çok zordu.” (Alıntı)

Okuduğumuz eser 18. Yüzyılda yaşamış Louis Braille’nin kurgulanmış yaşam öyküsüydü. Veremden genç yaşta hayata gözlerini yuman Louis’in tabi ki de değeri öldükten çok sonraları anlaşıldı. Bizim gibi gören körlerin dünyasında elbette on yaşındaki bir çocuğu, daha körü kimse dikkate almazdı, almadılar da… Ancak hayal etmek, ettiğin hayalin doğruluğunu savunmak ve bu amaç uğrunda mücadele etmek çok az insana nasip olmuş bir niteliktir. Bu nitelikte eğitimci, mucit ve görme engelli Louis Braille’e nasip oldu.

Oscar Wilde - Dorian Gray'in Portresi - Kitap İncelemesi - Roman - Dünya Klasiği


Düşünsene bir; ölüyorsun ve ardından yine sabah oluyor, güneş yeniden bütün ihtişamıyla yine doğuyor. Hadi bu doğanın kanunu belki ölüm insanın zoruna gitmez ancak korkuyorum. Ya her bahar tazelenen tabiata ne demeli, yeniden açan çiçeklere, yeşile boyanan ormanlara, tohumları çatlatan filizlere; haksızlık değil mi Lord Henry? Biz günden güne yaşlanırken, haksızlık değil mi?

“Ne hazin! Ben yaşlanıp çirkin ve iğrenç bir şey olacağım. Oysa bu portre hep genç kalacak. Yaşı şu haziran gününde sabitlenecek; bir gün bile yaşlanmayacak... Keşke tam tersi olabilseydi! Ben hep genç kalsaydım da şu resim yaşlansaydı. Bunun için neler vermezdim. Varımı yoğumu verirdim. Ruhumu bile satardım!” (Alıntı)

İngiltere’nin aşırı haz düşkünü ve çağın “züppesi” olan Dorian Gray’in şatafatlı, iğrenç yaşam öyküsünün konu edildiği eser “hedonizm” yancısı karakterlerle güçlendirilmiş, döneminin en parlak yarı felsefe ve bol aforizmalı kurgu romanıdır. “Yazılış amacı ise Oscar Wilde’in üzerinde olan sen roman yazamazsın baskısıydı. Romanın oluşmasının en nice etkeninden birisi de bu baskıydı.”

29 Nisan 2019 Pazartesi

Plutarkhos - Theseus - Romulus (Paralel Hayatlar) - Kitap İncelemesi - Tarih - Felsefe - Düşünce - Siyaset - Politika - Biyografi

Yazarımız Plutarkhos MS I yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi, biyografi ve deneme yazarıdır. Kendisini günümüze devreden “Paralel Hayatlar” yazı serisiyle tanırız. Asıl olanı ise kendisinin ciltler dolusu bir yazım hayatı olduğudur. Kaynağın ilk elden sahibidir.

Plutark’ın tarihte önemli olması sayısız eserler vermesinden ziyade kitaplarında 151 tane yazarın ve Aristoteles’in günümüze ulaşamayan 70, Theophrastos'tan ise 50 alıntı yapmıştır. Bunlar bile yazarın ne kadar değerli olduğunun birer kanıtı olmaktadır.

Öncelikle yazarın MÖ 8. Yüzyılda yaşamış devlet adamı ve kanun koyucu olan https://1000kitap.com/kitap/lykurgosun-hayati--21340 eseri, bu kitabını yazmaya cesaret vermiştir. Kesinlikle bilgilerin doğru olmasına özen gösteren Plutarkhos bu eseri için ise; “Tabi şimdiye kadar aktardığım bilgiler gibi, bunların da masal olmadığını varsayarsak,” demesi elinde olan verilerin doğruluğuna göre yazıldığına vurgulamak istemiştir. Çünkü kişilerin zamanları mit kahramanlarına karışmış, tarihin kesinlikle olmadığı devirlerden bahsedilmektedir. Eserde Homeros’tan, Euripides’ten, Aristoteles’ten ve nice ismini duymadığımız tarihçilerden bahsetmektedir.  Hatta birçok yerde bu kişilerin eserlerinden faydalanmış, inandığı ve inanmadığı mantık dışı olan yerleri ise eser üzerinde belirtmiştir.

26 Nisan 2019 Cuma

Platon - Devlet - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Siyaset - Politika


Asırlardan beri süre gelen “devlet” hakkında yazılan bütün eserlerin yazımlarının aslında birer cevap olduğunun gerçeği su götürmezdir. Aristoteles’ten günümüze kadar yazılan bütün bu eserler aslında “Devlet” isimli bu esere cevaptır.

Platon MÖ 428 - 348 tarihleri arasında yaşamış ileri görüşlü Yunan düşünce adamı, ekstremisttir. Platon Peloponnes Savaşı başlangıcından 4 yıl sonra doğmuştur. Atina’da demokrasi çöktüğünde 23 yaşındaydı. Yenilenen demokrasi MÖ 399 yılında hocası Sokrates’i idam ettiğinde 28 yaşındaydı. Bu olaydan sonra Atina’dan ayrılmış - tahminen 18 yıl süren bir ayrılık – bütün Yunan topraklarını gezmiştir. Döndüğünde ise Platonik akademinin – Akademos – kurucusu olmuştur. Ki kurulan bu akademi daha sonrasında çevresine ve özellikle de Yunan ve Roma dünyasına felsefi kaynaklık etmiştir. Okulun en bilindik öğrencilerinden birisi de Aristoteles’tir. Yaklaşık olarak 300 yıl etkin bir şekilde eğitimin devam ettiği bu okullarda Hristiyanlığı’nda çıkması ve yaygınlaşmasıyla manastırlara devredilmiş; akabinde ise modern çağın üniversiteleri haline gelmiştir. 80 yaşına kadar yaşamıştır.

24 Nisan 2019 Çarşamba

Heinrich Böll - Palyaço - Kitap İncelemesi

Kültürel tarih matbaanın icadına kadar sözlü; matbaanın icadından 2. Dünya Savaşı’na kadar yazılı ve 2. Dünya Savaşı’ndan 1960’lara kadar 2. Sözlü; 1960 ile günümüz ise görsel çağdır. Yazarın ağır eleştirisine hedef olan sanat ve sanatçılar kitapta bol bol geçmektedir. Bulunduğu döneme sıkça atıfta bulunmasına rağmen; ağır eleştirilerde yapmaktadır. Mevcut düzende ve günümüzde “iyi kadın” film ve kitap konusu olmaz. Eğer ki Nobel Ödülü ile de taçlandırmak istiyorsan eserini “aykırı” ve “öteki” olmak zorundasınız. Afrika’da ırkçılık ve kahrolsun İslam tutar ve Nobel aldırır; Türkiye’de Kürt Meselesi Nobel aldırır ve hatta sinemaya uyarlayın Oscar’ınız dahi garanti. Yok mu böyle eserler elbette var. Bknz; V. S. Naipaul hem Nobel hem de Oscar; konu ise ırkçılık ve din...

Keza Almanya’da ya da farklı Avrupa ülkelerinde de durum budur. Örneğin; İspanya ve amacınız Nobel ise yapmanız gereken tek şey “Özgür Katalonya” demenizdir. Bakın 2000 yılı ve sonrası Nobellerine hepsi ülkesi ile sorun yaşayan tipler ve hatta ülkelerine dahi giremiyorlar. Neymiş kısas peki; “aykırı” ve “öteki.” Bu eserler bir daha asla bu şekilde kaleme alınamayacaktır. Gerek buna dönem izin vermeyecektir, gerekse kültür. Ancak değerli midir bu tartışılır. Kısacası 1987’den sonra alınan Nobel Ödüllerine itibar pek etmeyin.

Fuzuli - Leyla ve Mecnun - Kitap İncelemesi - Halk Edebiyatı - Şiir

“Ruhunla temizle yüce aşkının kapısının önünü. O zaman olursun O’nun gerçek aşığı…”* 

Şark geleneği ve geleneğimizde aşkı ayıp sayarız. Daha düne kadar aşk sadece gönül işiydi, ancak günümüz aşkı ayaklar altına alıp bir erkek ve kadın arasında geçen bayağı bir çıkar ilişkisine çevirdi. Sayısız kişiye sorsan aşkı; genel olarak ya Ayşe der ya Fatma, ya Mehmet der ya Hasan. Ancak aşk bu değildir. Bu sebeple bizim çok aşk hikâyemiz vardır ama âşıklarımız çok azdır...

Leyla ve Mecnun hikâyesi – bana göre hikâye değil, hikâyât’tır; hayattır. – daha İslamlaşmamış Arap kabilelerinde bir anlatı – Kadim Arap Masalları - olarak; sonradan ismi Mecnun olan Kays’ın Leyla’yla hüzünlü ve kavuşamadıkları aşklarını konu eder. Anlatı; Kays’ın Leyla’ya söylediği şiirler, söylentiler ve dahası yorumlardan oluşur. Hikâyenin asıl kaynağı Araplardır. Ancak günümüzde hikâye üç farklı toplulukta görülmektedir; Araplar, Farslar ve Türkler. Çok daha dramatik olduğu için benim asıl sevdiğim Leyla ve Mecnun hikâyesi aslında Farslardan çıkanlardır. Keza şöyle bir durumda vardır ki Romeo ve Juliet, Leyla ve Mecnun hikâyesinden daha dramatiktir. Zaten dram Avrupalı, hüzün ise şarklıdır.


Vicente Blasco İbañez - Mahşerin Dört Atlısı - Kitap İncelemesi - Roman

Daha güneş bile uyanmamışken asker pantollu adamlar doluştular sabahlara, botları rap rap rap... Kuşlar cıvıltılarını bıraktı, gitti. Bize yine soğuk çelik, süngü ve mitralyöz sesleri... Selamla anneni, babanı selamla; asker botları rap rap rap...

Savaş hangi nesnenin, maddenin ve canlının felaketi değildir ki! Hele ki insanda olursa yıkım hem fiziki hem de ruhani bir çöküşün mimarıdır.

İnsanları ancak “ölümle” yaklaştırır, “savaşla” ayrıştırır, “açlık” ile sınar ve “vebayla” yok edersiniz. Bu dört kelime ise bize Mahşerin Dört Atlısı’nı verir. Aslında bu bir kefaret meselesidir, bir ödeşme türüdür. Birbirlerinin kuyusunu kazmak için fırsat bekleyen Avrupa ülkelerinin; bilenmiş kılıçlarını çektiği, ordu/asker olarak hazır olduğu bir zamanda, sebep aradıkları yerde kendini bilmez bir “Sırp Nişançı’nın” Avusturya Arşidükü Franz Ferdinant’ı vurmasıyla herkese bir savaş sebebi sunar. Bu sunuş ise I. Dünya Savaşı için ekilen tohumları filizlendirir ve birçok Avrupa ülkesinin katılımıyla savaş başlar. Herkes bu suikastı sebep gösterse de asıl hedefin yüzyılın buluşu “Neft” yani petrol için olduğunu bilir.


23 Nisan 2019 Salı

Wilhelm Reich - Dinle, Küçük Adam - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - İnsan - Toplum

Kendini Bil ve Hareket Et...
Merhaba…
Sigarayı silah sanan gençler size de merhaba. Aaa… Tv karşısında akşamını sabah eden güzel kadınlarımız ve siz biricik erkeklerimiz, evet size de merhaba. Günün her zamanı sokağımızın başındaki üç katlı binanın giriş katında oturan; sokağın daimi sakini olan, asla kendi fikri olmayan ve başkalarının fikirlerini doğru, yanlış bakmaksızın kendi fikriymişçesine doğru kabul eden Nuran Abla bu merhaba en çok sana. Yumurtadan çıkıp da tavuğu beğenmeyen evlatlarımıza da merhaba. İyiliği, enayilik ile karıştıran canım eniştem sana da merhaba. Ve sen, bunu okuyan güzide insan; biliyorsun ki sen bu dünyanın merkezisin ve sen olmazsan bu dünya var olmaz. Her zaman aklından geçtiği gibi “benim doğumumla başladı yaşam ve benle sona erecek,” düşüncen gibi. Sana da merhaba. Nice nitelikli meslek sahipleri olanlar; sıfatlarınızın kudretinden artık sıkılmadınız mı? Ezmiyor mu artık taşıdığınız üniformalar içinizdeki insan yanınızı; size de merhaba.

Merhaba kuşlara, kuşları besleyen doğaya ve doğanın daimi misafiri olan bütün sulara, su damlacıklarına ve yağmura. Can havliyle koşan tavşana, açlık ve yorgunluktan bitkin düşmüş tavşanı kovalayan tilkiye; size de merhaba…


22 Nisan 2019 Pazartesi

Emile Zola - Germinal Kitap İncelemesi - Roman


...yarın korkusuyla yaşamaya devam edip, alanını terk edememek, başkaldıramamak kişinin özgürlüğüne vurulan en derin ketlerden birisidir. İtaat bekliyorsan fakirleştir, kafalarına buyruk yaşamalarını istemiyorsan sadece ölmemeleri için yetecek kadar tayın ver...

Yukarıdaki cümleyi kitap arasına işlerken henüz tam olarak neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ancak ileriki sayfalarda aslında bu cümlenin çok yerinde bir kitap özeti olduğu kanısına vardım. Çünkü “Kapitalizm” düşmanı Zola 1884 yılının baharında kitaba kaynak toplamak için greve giren bir madene gitmiş, sıkı bir gözlem yapmış ve gördüklerini kâğıda düşürmüştür. Bu da hikayenin asparagas bir kurgu olduğundan çok, gerçek bir hayattan esinlendiğinin izlenimini vermektedir.

“Kara bir mürekkep kadar yoğun ve karanlık bir gecede, düz ovada, Marchiennes'le Montsou'yu birleştiren ve pancar tarlaları arasında ip gibi uzanan yolda bir adam tek başına yürüyordu.” (Alıntı)

20 Nisan 2019 Cumartesi

İsimsiz - Kendi Kalemimden Hikayeler

Herkes yürek sahibi olamaz
çünkü herkes taşıyamaz
bedeninde kalbi

İSİMSİZ

Her son yeni bir başlangıca gebedir. Bitmek; kimine
göre bir son, başkasına göre yeniden doğuştur. Her şeyin sonu
olduğu gibi bununda bir sonu vardır. Geç olsa da öğrendim
artık. Şimdi baktığımda geride ne bırakabiliyorum ve siz
benden sonrakilere ne verebildim düşüncesi aklımdan biran
dahi çıkmıyor. Şimdi veda zamanı ve ben gidiyorum.

Adım Zöhre, Atatürk toprağa düştüğünde henüz yaşım
ikiymiş. Kimliğimde doğum tarihim 00.00.0000 diye yazılı. Belki
de hata değildir bu, ne yaşadığım belliydi bu hayatta ne de
yaşamadığım. Kırşehir’in Çiçekdağı’nda doğup, orada
büyümüş, çiftçi olan bir babanın altı kızından biriydim. Şimdi ise
toprağımdan kilometreler ötesinde yummaktayım gözlerimi.


19 Nisan 2019 Cuma

Soren Kierkegaard - Baştan Çıkarıcının Günlüğü - Kitap İncelemesi - Felsefe - Düşünce - Anı - Mektup - Günlük - Edebiyat

Baharları ilk ve son diye ayırırsak - ki bu ikimizin yaptığı en iyi şeydi – tam tamına yirmi sekiz bahar geçti. Kabaca bir hesap yapıyorum kendimle de ne çok şey kaybetmişim. Öncelikle zamanı, sonra anı ve dahasını… Yalnızım şimdi, aslında yalnızlıkta denmez buna. İnsanın sürekli düşünmesi yalnızlıktan sayılır mı? –Bilmiyorum. Cevap veremeseler de bazen pencereyle, çoğu zaman masa ve sandalyeyle konuşuyorum. Dedim ya yalnızım şimdi, kendimle…


Ad ve soyadını okuyup telaffuz edemediğim, bazen çok güzel sözleriyle karşılaştığım yazarı bu kitabıyla tanıma şansım oldu. Genelde isminin “Koenigsegg” spor arabalarla karıştırdığım bir yazar. Kendisi Danimarkalı ve 18. Yüzyılda yaşamış. Felsefe ve türevlerinde eğitim görmüş, o dallar üzerine kitaplar yazmış. Eserinden anladığım kadarıyla Antik Yunan ve Roma’ya hâkim, mitoloji sever. Hegel etkilendiği kişilerin başında gelir. Bazen alaylı, bazen ise başkaca yazarları öven, alkışlayan bir hali var. Kırk iki yaşında hayata gözlerini yummuştur.


18 Nisan 2019 Perşembe

Hiçbir Şey İçin, Artık Çok Geç! - Kendi Kalemimden Hikayeler


-Neden, çift olarak satın almak zorundayım? Asla diğer eşini giyemeyecek ki? Niye kusurumuzu, engelimizi böyle bir satış yaparak yüzümüze vuruyorsunuz ki?

-Beyefendi, tek olarak ayakkabı satılmaz. Lütfen zor durumda bırakmayınız beni, alacaksanız çift olarak almak zorundasınız! Lütfen.

-Hayır, almayacağım, teşekkür ederim. Bir tanesini hiç kullanmayacağımız bir şeyi neden alalım ki! Dünya engelsizler üzerine kurulu, her şey sizlere göre...

Girdiği dükkândan üzülerek çıkmak zorunda kaldı adam, karda iyice atıştırmaya başlamıştı. Durağa doğru yürümeye başladı, en son kızı Elif ile telefonda konuştuğunda, “Bütün arkadaşlarımın ayaklarında var bende istiyorum, ne olur baba, o ayakkabıyı bana al,” tek hatırladığı buydu. Yeniden ellerini cebine soktu, bütün parasını avuçlarının arasına alıp, sıktı. Cebinde 70 lirası vardı ayakkabılar ise 99,90 tl idi, alamadı. Bineceği üç 500T kafa numaralı otobüs yirmişer dakika arayla durağa yanaştı, binmedi. Yürüdü…


Gündüzler Kadar Kısa... - Kendi Kalemimden Hikayeler

               -Tik Tak, Tik Tak, Tik Tak.

Tertemiz bir gece ve durmaksızın devam eden saatin sesi gecenin sessizliğine bir ihanet içerisindeydi. Saatten cesaret alan eşyalar ise bazen çıtırdıyor çoğu kez de anlam veremediği sesler ile hayal dünyasını iyice zorlamasına neden oluyordu. Muhtemelen şuan oturma odasında bir ejderha kesinlikle televizyonu yiyordu. Yoksa televizyon gecenin bu saatinde neden acı acı gıcırdasın ki!

Yorganı iyice üzerine çekti; şu odanın köşesinde saatlerdir sırtı dönük olan adamda kimdi acaba. Hem o kadar ayakta durmaktan yorulmadı mı diye düşüyordu. Ne kadarda uzun boyu vardı, kendisi ancak onun bacakları kadardı. Birkaç kere annesine seslenmeyi düşündü ama köşede duran adamında duyacağından korkarak ses çıkartamadı. Korku soluk sesini dahi kıstı.