Kral Peygamber Davud!.. Hz. Musa
(as) Mısır’dan çıkışından sonra kutsal topraklara yönelen İsrailoğulları ilk
birleştiricileri Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun ile vaat edilen topraklara
varamamışlardı. Hz. Musa ölümünün yaklaşmasını, yaşlılığın tez gelmesiyle
İsrailoğulları’na On Emir’in bulunduğu iki tablet, altından yapılmış bir Ahit
Sandığı, Hz. Harun’a ait birkaç eşya ile asa ve Mısır-Medyen arasındaki hicret
sırasında kendisine iman ile bağlı bir komutan olan Hz. Yuşa’yı bırakmıştır.
Hz. Yuşa’nın uzun uğraşlar
sonucunda Eriha şehrini fethetmesiyle İsrailoğulları çöl yaşamından kurtulmuş,
şehir hayatına başlamışlardı. 28 yıl İsrailoğulları’nın başında kalıp kutsal
Filisti topraklarının tamamını alıp 110 yaşında vefat etmiştir.
Bu vefatın ardından sonra 500 yıl
sürecek bir hâkim/yargıç devri başladı. Her dönem taşkınlıkların, ihanetlerin
ve Allah’a olan isyanları pek çok kez tekrar etti. Bunun neticesini ise çoğu
kez gerek canlarıyla, gerek mallarıyla ödediler. Her kaosun içerisinde
akıllanıp Peygamberlerin yolunu tuttular ve refaha ulaştıklarında ise yeniden
isyana, hatta peygamber öldürmeye kadar vardırdılar işi…. Bu dönemin en son hâkim/yargıcı
Samuel’dir. Samuel’den sonra krallık devri başladı. Seul birinci kral oldu.
Arkasından gelen Davud peygamber ikinci İsrail kralı ve oğlu Hz. Süleyman ise üçüncü
İsrail kralı oldu.
Kitabımız Samuel ile Seul
arasındaki hesaplaşmalar ile başlamaktadır. Eski Ahit olaylarını konu alarak
kurgulanmış olay örgüsü Seul’un Tanrı elçisi Peygamber olan Samuel’in
arasındaki iktidar mücadelesini aktarmaktadır. Tarihte ilk psikolojik bir savaş
olduğunu öne sürersek hata etmemiş oluruz ve mağlubun Seul olduğunu söyleriz.
Bu hesaplaşmanın arasında ortaya
çıkan; “koyun çobanı, Golyatı – Câlût - yenen genç, lir ustası ve ozan, doymak
bilmeyen bir sevgili, bir erkek tarafından da olsa sevgiye tutkun masum
kahraman, hayatta kalmak için düşman safına geçmiş çıkarcı, hırsızlarla dağda
bayırda gezen aç haydut kral, halkının önünde neredeyse çıplak raks eden genç
ve muzaffer hükümdar, kurnaz komutan, affedici olgun insan… Yani sıradan bir
insana benzemeyen kişilik…”
İsrailoğulları tarih boyunca
İstikballerini sürekli kaybetmişler ve başları sıkıştıkça hemen peygamberlere
koşup İstikballerini elde ettiklerinde yeniden isyana başvurarak birçok kez şehirlerinden
olmuşlardır. Hz. Musa yasalarının tez zamanda unutulduğu ve aradan geçen
zamanda çocuklarına Baal, Mot gibi Filisti halklarının tanrı adlarını verecek
kadar dinden uzaklaşmışlardır. Yine böyle bir zaman peyda olmuş, Allah ise azan
kullarına boylu poslu, çok güçlü Golyatı – Câlût – bela etmiştir. Golyat
herkesi haraca bağlamış, birçok can alıp verirken İsrailoğulları’nı çıkmaza
sürüklemiş ve yeniden Kâhin Samuel’in kapısına düşürmeye zorlamıştır. Samuel’den
Golyatı yenmesi için bir komutan istemişler ve bu hususta Allah’a dua etmesini
dilemişlerdir. Samuel ise Allah’ın inayetiyle Çoban Davud’u işaret etmiştir.
Davud ise sapanla Golyatı’n kellesini almış ve İsrailoğulları’na kral olmayı
hak kazanmıştır.
“Demek ki insan hiç değişmiyor.” (Alıntı)
Hz. Davud’un kral olmasını yararı
on iki kavmi birleştirmesi ve Kudüs’ü fethetmesidir. İsrail bu fetihten sonra
devlet olabilmiş ve günümüze kadar gelebilmiştir. Ancak hayatı boyunca
entrikalardan kurtulamamış, eşcinselliğin o devirde ayıp sayılmaması nedeniyle
ilk İsrail kralı Seul’un oğlu Yonatan ile yakınlık kurmuş, kadına düşkün olduğu
için ise on tane kadın alıp bir o kadar cariye yapmış ki en kötüsü ise evli bir
kadın olan Başteba ile birlikte olmuştur. Bu birliktelikten dolayı ilk doğan
çocuğu hastalıklı doğmuş, 7 gün yaşamıştır. Etten gelen ete giderin tam bir
karşılığı ve etin diyetidir bu hadise… Ayrıca Hz. Süleyman’ın annesi de Başteba’dır.
Oğullarından çektiği de ayrıca bir
husustur ki en büyük oğlu, üvey kardeşine sahip olmak isterken, bir küçük oğlu
tarafından öldürülür. Diğer iki oğlu ise isyan eder ve kendi ölümlerine sebep
olurlar. Anlayacağınız bir halk düşün ki her fırsatta bir hadise çıkarsın,
İllallah ettirsin…
“Bir kral oğlunu gömebilir... Ama bir baba, asla.” (Alıntı)
Kitap içerisinde beni üzen
kısımlar ise Hz. Davud’un 4 5 kere karşılaştığım cinsellik yazımlarıydı. Avrupa’da
ya da diğer yerlerde bilmiyorum peygamberlere saygı hangi safhalardadır ama ben
yadırgadım. O kısımları daha yüzeysel anlatabilir ya da hiç yer vermeyebilirdi.
Tek savunmasının ise on üzeri kadın ile ilişkisi olan birinin sanırım
cinselliği de konu edilebilirdi savunması olacağına inandığım içinde pek
üzerinde durmadım.
Yazarın muazzam kalitede bir olay
örgüsü ve kurguyu doğrulamak istediği kaynaklara başvururken net bilgiler vermesi
dikkatlerden kaçmamaktadır. Özellikle harika betimlemeler ile olayları ve
konuyu süslemesi okurun sıkılmadan okumasına sebep olmaktadır.
Kitabım Doğan Kitap Yayınlar’ından,
çevirisi yerinde ve anlaşılmayacak hiçbir yazım barındırmamaktadır. Kısa bir
önsöz ile başlayan kitap iki ana bölüm ile sunulup en sonunda sekiz sayfa
sonsöz ile noktalanmaktadır. Anı-Roman özelliği taşıdığından dolayı hem
tarihsel derinliği, hem de biyografi tadındadır.
“Bulutlar onu saklıyor diye, güneşi inkâr edebilir misin?” (Alıntı)
Sözün özü; beğenerek ve keyifle
okuduğum bir eser olduğu için hem okunulası, hem de tavsiye edilesidir.
Özellikle Peygamber Sabrı deyimini merak ediyorsanız muhakkak okumanız gereken
bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Sevgi ile kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder