20 Temmuz 2019 Cumartesi

Hesiodos - Theogonia, İşler ve Günler - Kitap İncelemesi - Dünya Klasiği - Edebiyat - Mitolojiler - Şiir


Toprak, su, hava ve ateş. Ateşi kaldırıp, Tahta deyip girizgâhı zıplatmak isterdim ama anlatacağımız eser Homeros’un kitapları değil, saygıyı hak eder Hesiodos. Toprakla giriş yapmamın sebebi ise toprağın kendiyle uğraşanı bir nevi filozofa çevirdiğine inandığımdan dolayıdır. Bir çiftçi eğer ki öğrenmek isterse gerçeği ve hayatı anlamlandırmaksa amacı toprağa baksın yeter. Su değende bulamaç olan bu madde ne verebilir ki bize?

En başta varlığın oluşması için bir maddeye gereksinim olduğunu vurgular toprak, ekmeden biçemezsin der insanoğluna. Bir “tohum” olmadan bir canlı ortaya çıkaramazsın! Ve uygun zamanı kollamazsan der tohum; ben yiterim, bitmemi filizlenmemi istiyorsan ise gökyüzünü izle, çevrendeki hayvanları ve bulutları “gözlemle.” İşte bu etkenleri gördüğünde sür toprağa beni ve bekle, bekle ki “sabrın” ne demek olduğunu anla! Başının öne eğilmesinden asla korkma, biliriz ki biz “olgun başak baş eğer, eğik durur.” Bil ki veremeden alamayacağın bir dünya düzeni üzerinde yaşamaktasın. Bu dünyada Aden Bahçesi (Cennet) kurallar yoktur, meyveler ağaçlarda kendi kendine büyümez, nehirlerinden ballar ve şaraplar akmaz. Sabrın sonunun selamet olduğunu görürsün, “zaman” her şey için çözümdür ve “emeğin” ne kadar kıymetli olduğunu anlarsın. Emeksiz hiçbir şeyin olmayacağına “kanaat” getirirsin ve bu kadar “çilenin” ardından ürünlerini hasat ettikten sonra anlarsın ki; doğanın kuralları asil kurallardır ve burada hiçbir şey boşuna var olmamıştır. Unutmayın ki; “Umut varsa geleceğin varlığına iman ediyoruzdur.”

“O kafasızlar bilmezler ki,
Yarım daha büyük olabilir bütünden...” (Alıntı)

Hesiodos MÖ VIII. yüzyılda yaşamış bir ozandır. Doğumu Anadolu’nun batı kısmı yani Ege’de olduğu bilinmektedir. Balıkçı bir aileden geldiği ise eserlerinden anlaşılmış olup daha sonra babasının öngörmesiyle Yunan iç kesimlerine doğru göç etmişlerdir. Göç sebepleri siyasi değil, sadece bulundukları yerde yoksul kaldıkları içindir. Kendisini eserlerinde çoban ya da çiftçi olarak itham ettiği için mesleğini bu iki meslek türünü de içerisine alan çiftçi mesleğini icra ettiğini düşündürmektedir. Tipik bir Anadolu insanı düşüncesinin yaygın olduğu eserlerinden hissedilmektedir. Bilinen ilk Yunan didaktik şiirinin yazarı ve Yunan Mitinin kurucularından biridir.

“...ölçüsüzlükten suç doğar, suçun ürünü ise pişmanlıktır.” (Alıntı)

Bizlere önemi çok sonları anlaşılan iki eser bırakmıştır. Bunlardan ilki Theogonia adında olan ve 1022 dize ile evrenin varoluşu, tanrıların doğuşu ve soylarının nasıl şekillendiği anlatan epik bir eserdir. İkincisi ve daha önemlisi olan eseri ise İşler ve Günler adında olan 828 dize ile bitirilmiş eseridir. Bu eserin diğer eserden çokça farkı vardır ki; eseri bir toplum felsefesi olarak algılayabiliriz. Bu hususta Hesiodos’a iyi bir gözlemci, bilgili bir filozof ya da uyruklarının mutluluğunu arayan bir köy ekstremisti diyebiliriz. Eserin öğüt niteliği taşıması ve toplumsal bir çözüm arayışı içerisinde oluşu, okuyanına keyiften çok bilgi aktaracağı için önemlidir. Kendi deneyimlerinden de faydalanarak kardeşi Perses’e karşı dillendirdiği bu eseri; Dike – adalet, hak, hukuk – başta olmak üzere çalışmak, erdem, düzen, doğruluk gibi kavramları okuruna sunar. Ayrıca tarım, denizcilik gibi mesleklerde yapılması gerekenleri sıralar ve her şeyin bir zamanı olduğuna inandırır okurunu. Şu su götürmez bir gerçektir. Doğu, Anadolu'yu beslemiştir ve Anadolu'da Yunan'ı... Yunan beslendikçe Avrupa beslenmiştir ve bu besi son olarak deniz aşırı uzanmış, Amerika'ya ulaşmıştır... Günümüzde birçok şeyin kaynağı Yunan'dır. Peki ya Yunan'ın kaynağı... Bence Anadolu; Babil, Sümer, Asur ve Finikeliler... Finikelileri özellikle yazdım ki denizci oldukları ve denizi kullandıkları için bütün bilgi ve dahasının misyonerliği onlardadır.

“...bilinçsizlik yanılgıyı doğurur, yanılgı ise insanı doğrudan yıkım ve belalara sürükler.” (Alıntı)

Homeros eğlenilecek adamsa Hesiodos evlenilecek adamdır. Hesiodos’u karşılaştırma yapacak isek kesinlikle Homeros ile karşılaştırmalıyız. Aralarında ciddi bir fark vardır. Homeros tanrılarla insanların iç içe güle oynaya yaşadıklarını betimler ama Hesiodos tam tersine tanrıların insanlardan uzak ve ayrı yaşadıklarını, çok nadir olsa da insanlarla iletişim kurduklarını yazar eserlerinde. Homeros’ta her şey tanrılara layıktır ve lükstür, Hesiodos’ta ise bu durum gözükmez. Her ikisinin de eserlerinin destan olması insani durumları tanrılaştırmasına sebep olsa da Homeros incelemesinde de bahsettiğimiz gibi İlyada eserindeki en insani karakterin Andromakhe oluşu dışında insani bir yan göremeyiz. Kısaca söylemek gerekirse Hesiodos’un 828 dizelik eseri Homeros’un 15600 dizelik eserine galip gelmiştir. Homeros’un ayrıca Platon’un Devlet kitabında Platon tarafından da eleştirilmesi, kendinden sonrakilere hiçbir öğüt bırakmadı demesi, bu üstünlüğü göreceli olsa da kabul etmemizi sağlar.

Kısa bir Homeros’un İlyada kitabı incelemesinden kesit…
“Andromakhe Thebaili Eetion’un prenses kızı. Hektor’un karısı ve Astyanaks’ın annesi. Eetion Yunanistan’da bulunan Thebai şehrinin kralıdır. 7 tane oğlu ve bir kızı vardır. Troya ile hem ilişkilerini sağlamlaştırmak, hem de kan bağı olması için biricik kızını deniz aşırı olarak Hektor’a vermiştir. Hektor o dönemde geleceğin Troya kralı olacağına kesin gözüyle bakılan en yiğit Priamos oğluydu. Dolayısıyla oğlu Astyanaks’ta diğer Priamos oğulları arasında en yüksek olasılıkla kral olabilecek veliaht prensti. Andromakhe Troya savaşı boyunca en çok etkilenen kişidir. Akhaların 10 yıl süren Troya kuşatmalarında askerlerin ganimet için Troya’nın civar şehirlerine saldırmaları sebebiyle Andromakhe’nin doğduğu şehre de saldırılmıştır. Şehri eline alan Achilleus Kral Eetion ile yedi oğlunu öldürmüş ve prenses olan Andromahke’nin annesini elinden geldiği kadar en iğrenç şekilde kullanmış, esir edip Troya sahillerine getirmiştir. Hatta öyle kullanılmış ki Troyalılardan kurtarmalık alıp prensesi Troya’ya teslim ettiğinde ancak üç gün yaşayabilmiştir.


Bu hadiselerden anlayabileceğimiz gibi savaşın en dertlisi, en insansı varlığı Andromakhe’dir. Hayatında Hektor ve oğlu dışında kimsesi kalmamış, bu sebeple iyice yalnız kalmaktan korkup, Hektor’a kaçmayı dahi teklif etmiştir.”

Kısa bir Platon’un Devlet kitabı incelemesinden kesit…
“Adil bir devlet kurulumda ilk önce yapılacak şeyin şairlerden, mit yaratıcılardan, hikâyecilerden başlanılmasını gerektiğini öne sürer ve bu ütopyada sansürü ileri derecede meşrulaştırır. Çünkü çocuğa küçük yaşta neyi hikâyelerseniz büyüdüğünde de o yönde bir yaşam tarzı benimsemesine olanak tanırsınız. Özellikle üçüncü kitapta Sokrates’i Homeros’un üzerine yürütüp, mitoloji yaratıcısı bu adamı yerdiğini gördüysek de onuncu kitapta bunun daha fazlasını görmekteyiz. Platon’un Homeros kitabından çekinmesinin sebebi günümüz anlayışı ile bakmak yerine; o devirde Homeros kitaplarının dini kitap olduğunu varsaydığımızda ortaya çıkar. Günümüz şiir, destan diye nitelendirdiğimiz bu kitaplar; o devrin yegâne din kitaplarıydı. En küçük bir sorunda o kitaplar açılır, onlardan bakılıp ona göre hareket edilirdi. İnsanlar o kitaplara göre yetişir; özel hayatlarından ziyade siyasal hayatlarını da buna göre düzenlerler ve Homerik kahramanların onları takip edenlere kötü örnek olmaktadır. Hatta Homeros’un iyi, hoş birisi olduğunu da söyler; ancak insanlık adına, devlet adına bir şey yapmadığını da açıkça belirtir. Ne bir Sparta Kralı ve Kanun Koyucusu olan Lykurgos olduğunu ne de Yunan Devlet Adamı Solon olduğunu söyler.”

Theogonia eserinde bulunan varoluştan bahsetmek isterim, hani şu Prometheus’un Zeus’tan ateşi alıp insanlara sunmasını ve daha sonrasında Zeus’un insanlar için tanrılar hediyesi olan Pandora’yı insanların başına bela etmesini. Dini kitaplara da bakıldığında ilk insanların Aden Bahçesi denilen bir yerde çalışmadan, uğraşmadan yaşam sürdürdüklerinden bahseder. Prometheus’ta Zeus’tan ateşi çaldığında insanlardaki yaşam tarzı Aden Bahçesi’ndeki yaşam tarzıyla aynıdır. Çalışmadan, uğraşmadan topraktan mahsul almaktadırlar. Ancak iki tarafta tanrının gazabına uğrar ve cennet denilen cennet gibi yerden kovulurlar. Dini kitaplarda yasak meyve ile aksedilir bu hadise, mitoloji de ise Prometheus’un bu hinliği ile. Bu hadiselerden sonra artık insanların çalışmadan elde edebilecekleri bir mahsulü bulunmamaktadır, üstüne üstlük hastalıklar ve dertlerde başa beladır. Aslında bu tarz bahsedebileceğim birçok benzerlik vardır ancak konunun daha da uzatılıp, okuruna sıkıntı vermesini de istememekteyim.

“Her yazın bir kışı var...” (Alıntı)

Kitabım Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan, çevirisi iki işin ehil tarafından yapıldığı için muazzam denecek kadar güzel, sayfa yapısı yerinde. Eser kısa bir önsöz ile başlamaktadır. Arkasından 1022 dize olan yaratılış efsanelerini barındıran Theogonia adlı epik anlatım gelmektedir. Tanrıların nasıl ve ne şekilde doğduğunu da anladıktan sonra, insan olan bizlerin, nasıl hayat sürmemizi ve bize gerekli olan bilgilerin, öğütlerin yer aldığı 828 dizelik muazzam bir içerikle devam ediyor. Buradan sonra ise Sayın Azra Erhat’ın Hesiodos Eserleri ve Kaynakları adı altında bulunan muazzam bir incelemesiyle karşılaşıyoruz. Bu incelemeyi de bitirdikten sonra İsmet Zeki Eyuboğlu’na ait olan Hesiodos ile Anadolu İnsanı adlı kısa bir karşılaştırmayla karşılaşıyoruz. En sonunda ise 60 küsür sayfa olan, her zaman kitaba başvurabileceğimiz bir sözlüğün bulunması kitabı çok değerli kılmaktadır.

“Komşunun kötüsü beladır, iyisi bir hazine...” (Alıntı)

Sözün özü; kitabın yazım zamanı ve içeriği bakımından ele alındığında bir ve muazzamdır. Kesinlikle bir örneğinin olmayışı ve çok ileride Romalı Kentsoylu Vergilius’un dikkatini çekmesi kitabın değerini kat be kat arttırmaktadır. Günümüzde de güncelliğini koruyan ve bu yaşam tarzını benimsemiş insanlarla karşılaştığımız için, eserin her çağa seslendiğini görmek gurur verici. Meraklısı için kesinlikle bir başucu kitabı olduğu için okunulası ve tavsiye edilesidir.

Sevgi ile kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder