İlyada kelime anlamı olarak “İlyon’a
Şiirler” manasını taşımaktadır. Dönemin İlyon’u ise günümüz Troya bölgesidir.
Yani ismini tamamen bulunduğu bölgeden almıştır. Eser bize Troya Savaşı’nın
sadece son 51 gününü 15600 dize ile anlatmaktadır. Tek bir ustanın eseri midir?
Yoksa Homeros mu kaleme aldı? Homeros var mı? Yok mu? Gibi soruları bir kenara
bırakıp, işin detayına inmeli ve bu güzel dizelerde anlatılmak istenen olayları
yaşayarak okumalıyız.
Homeros MÖ 9. yüzyılda yaşadığı
sanılan bir ozandır. Gözlerinin görmediği bazı kaynaklarda bizlere
söylenmektedir. Hayatı hakkında olduğu gibi ancak bu konu hakkında da kesin bir
bilgi yoktur. Bildiğimiz tek şey ise İlyada ve Odyssiea diye iki kitap var ve
bunların yazarı Homeros olarak bilinmesidir.
İlyada öncesi…
Rivayet edilir ki Paris, Troya
Kralı’nın 68 oğlundan biridir. Doğumundan önce annesi Troya kralı Priamos’un
karısı Hekabe – 19 çocuğu olduğu bilinmektedir – çok sancılı bir rüya görür.
Rüyası Paris’in doğup büyüdükten sonra Troya şehrinin onun yüzünden ateşler
içerisinde kalmış ve yıkılmış olmasıdır. Kan ter içinde uyandıktan sonra durumu
Priamos’a anlatır ve Priamos ise kurulda bu rüyayı konu alan görüşmeler yapar.
Sonuç olarak alınan karar ki kurulda çok fazla Priamos oğlu vardır. En büyük
oğlunun da rüya bilici olduğu söylenmektedir. Herkes hemfikir olur ve Paris’in
ölümünü isterler. İlyada da geçen Priamos bilgin bir kraldır ve çocuğunu kendi
elleriyle ya da kendi şehrinde öldürmek istemez. Bir çobana verip, çobanın onu
öldürmesini ister. Çoban Paris’i alır ve İda Dağı’nda ormana götürür bırakır.
Tahminen altı gün sonra yanına varır ve hala yaşadığını, hatta çok sağlıklı
olduğunu görür. Bu altı gün boyunca Paris’e dişi bir ayının baktığı en çok
bilinen hikâyedir. Çoban bu durumu tanrılar tarafından bir hediye, bir lütuf ya
da bir istek olarak görür ve Paris’i alır. Şehre getirirken de bebeği saklamak
için para kesesi içerisine koyar; bundan dolayı ise Paris ismini alır.
Hendrick de Clerck: The Nuptials of Thetis and Peleus – 17. Yüzyıl (Resim1)
Aşil’e doğru…
Aşil yani Achilleus, yarı
tanrı bir baba olan Peleus ve su tanrıçası Thetis’in oğludur. Mitoloji genel
olarak bakıldığında hep bir zincirin parçaları halinde devamı gelen konular –efsaneler-
bütünüdür. Anne babasının düğünü tek bir tanrı çağrılmadan Olympos’ta yapılır.
Düğünü bozmasın diye çağrılmayan tanrı ise Eris’tir. Eris fitne, fesat
tanrısıdır. Düğünü öğrendiğinde ise doğruca düğün olanına gider. Elinde bir
elma ile protokol masasına yanaşır. (Resim1) Bu masada Zeus ve karısı Hera,
Afrodit ve aşkı Ares, Zeus oğlu Hermes, Zeus kardeşi Poseidon, Zeus kızı
Athena, Kheiron –centaur-, gelin Thetis, damat Peleus vardır. Elindeki elmayı
en güzele diyerek masaya fırlatır :) Ve kavga başlar. Bir yanda Hera, diğer
yanda kızı Athena ve Afrodit. Kavganın sonuçlanmayacağını ve sonucun ise
Zeus’un söylemesini isterler. Ancak Zeus bu duruma itiraz eder ki özellikle
Hera ile karşı karşıya gelmekten kaçınır. Kararın bir ölümlünün vermesini
ister. Hermes’i çağırır ve İda Dağı’nda çoban olan Aleksandros’a – Paris –
yönlendirir. Hermes ve diğer üç tanrıça çobanı bulurlar, Zeus’un buyruğunu
iletirler. Her tanrıça elmayı alabilmek için Aleksandros’a sayısız nimetlerle
vaatlerde bulunurlar. Hera bir krallık vaat eder, babası Zeus gibi zekânın
dibine vuran Athena en bilge kişi olacağını söyler ve Afrodit ise en güzel
ölümlü kadını – Helen – vadeder. Aleksandros elmayı Afrodit’e verir. (Resim2) Afrodit
işte o vakit kâinatın en güzel varlığı ilan edilir. Aleksandros yani Paris bu
kısımdan sonra Troya prensi olduğunu öğrenir. Kaderde odur ki Afrodit dünyanın
en güzel kadını olmasına rağmen kocası Hephaistos en çirkin tanrıdır. Bu
hadiseden sonra 10 yıl sürecek İlyada – İlyon – yani Troya Savaşı’na zemin
hazırlanmıştır. Tek eksik parça Paris’in Helen’i kaçırmasıdır.
Errard le jeune: The Judgment of Paris (Resim2)
İlyada bilinen ilk doğu-batı
savaşıdır. Yukarıda değindiğimiz ve aşağıda bolca bahsedeceğimiz bir tanrılar
arası hesaplaşmadır.
Achilleus ölümsüz bir anne ve
ölümlü bir kralın oğlu olduğundan az da olsa bahsettik. Thetis’in istemeyerek
Kral Peleus ile evlenmesinin ardından gelen bu erkek evlat Thetis için hep bir
dert olacağına karar vermesi, doğumdan sonra Kral Peleus ile ayrılacağı ve
ölümlü bir babanın oğluna neler sağlayacağını kestiremediğinden dolayı bir işe
kalkışır. Achilleus’u ölümsüz yapamazsa bile bebekken yeraltı nehri olan Styx
Nehri’nde yıkayıp, tenini çelik kesmez bir hale dönüştürmek istemesi bu kahramanı
ölümsüzleştirir. Çünkü o dönemler yakın dövüş savaşların vazgeçilmeziydi.
Kargı, ok ve kılıcın teninizde yara açmayacak olması ise tanrısal bir lütuftu. (Resim3)
Resimde de gördüğünüz gibi Thetis Achilleus’u ayağından tutup Styx Nehri’ne
sokup yıkamaktadır. Tesadüfte o dur ki
bir ayağı nehrin dışında kalır ve Achilleus oradan aldığı darbe ile İlyada’dan
daha sonraki eserde ölür.
Antoine Borel (1743-1810) Thetis Immerses Son Achilles in Water of River
Styx (Resim 3)
Achilleus Styx’te yıkanıp
çelik kesmez olduktan sonra eğitimi için Centeur’a –Kheiron- teslim edilir.
Centaurlar göğüs alt kısımları at ve üst kısımları olan mitolojik savaşçı bir
ırktır. (Resim4) İyi bir savaşçı olana kadarda orada eğitimine devam eder. Sonrasında
ise kehanet düşer “Achilleus olmadan Troya şehri fetih olmayacaktır.” Bu
kehaneti duyan Agamemnon ise kurnaz Odysseus’u Achilleus’a gönderir ve Troya
Savaşı’na katılmasını ister. Achilleus Odysseus’u sever ve sayar. Odysseus ise
bu savaşın ölümsüz bir ün getireceğine Achilleus’u ikna eder ve İlyada dizeler
başlar dökülmeye.
Thetis, Kheiron, bakıcı, Achilleus ve 2 Poseidon oğlu ile Achilleus’u
Centaur’a teslim ederken.(Resim 4)
Andromakhe Thebaili Eetion’un
prenses kızı. Hektor’un karısı ve Astyanaks’ın annesi. Eetion Yunanistan’da
bulunan Thebai şehrinin kralıdır. 7 tane oğlu ve bir kızı vardır. Troya ile hem
ilişkilerini sağlamlaştırmak, hem de kan bağı olması için biricik kızını deniz
aşırı olarak Hektor’a vermiştir. Hektor o dönemde geleceğin Troya kralı
olacağına kesin gözüyle bakılan en yiğit Priamos oğluydu. Dolayısıyla oğlu Astyanaks’ta
diğer Priamos oğulları arasında en yüksek olasılıkla kral olabilecek veliaht
prensti. Andromakhe Troya savaşı boyunca en çok etkilenen kişidir. Akhaların 10
yıl süren Troya kuşatmalarında askerlerin ganimet için Troya’nın civar
şehirlerine saldırmaları sebebiyle Andromakhe’nin doğduğu şehre de
saldırılmıştır. Şehri eline alan Achilleus Kral Eetion ile yedi oğlunu öldürmüş
ve prenses olan Andromahke’nin annesini elinden geldiği kadar en iğrenç şekilde
kullanmış, esir edip Troya sahillerine getirmiştir. Hatta öyle kullanılmış ki
Troyalılardan kurtarmalık alıp prensesi Troya’ya teslim ettiğinde ancak üç gün
yaşayabilmiştir.
Paris ile Menelaus düellosu akabinde Athena tarafından ölümden
kurtarılıp, kaçırılan Paris’i savaş alanına çağırmak için gelen Hektor’un
Andromakhe’yi odasında göremeyince şehrin surlarında karşılaşmaları.
Bu hadiselerden
anlayabileceğimiz gibi savaşın en dertlisi, en insansı varlığı Andromakhe’dir.
Hayatında Hektor ve oğlu dışında kimsesi kalmamış, bu sebeple iyice yalnız
kalmaktan korkup, Hektor’a kaçmayı dahi teklif etmiştir.
Ancak ne Hektor Troya kralı
olabilecektir, ne de oğlu Astyanaks. Agamemnon tam bir soykırım yapacak, değil
beşikteki bebeği anne karnındakileri dahi öldürecektir. Sophokles’in de Elektra
eserinde bahsettiği “iphigenia”
Agamemnon kızıdır. Kendi kızı iphigenia ise kurban
ettiği anlatılır. Buradan da Agamemnon’un ne tür bir kişilik sahibi olduğunu ve
Troya’yı bekleyen kıyımı anlamak pek mümkündür.
Bu şekilde sayısız efsaneyi sıralayabiliriz İlyada öncesi olarak. Ancak
buna ne bizim gücümüz ne de zamanımız yeter. Göründüğü üzere Homeros yazdığı bu
kitap ile dünyayı değiştirmiştir. Antik Çağ olsun, ilk çağ olsun, Rönesans
olsun ve günümüzde bu eser üzerinden birçok sanat yapılıyor ve bizlerin
beğenisine sunuluyor. Kitabın bu denli kıymetli olması ise her dönemde bir
okuyucu kitlesi bulmasından kaynaklanmaktadır.
Kitap içerisinde bulunan şiirsellik ve değinmeden edemeyeceğim
benzetmeler ise harika. Öyle bir dönemde benzetmenin bu kadar güzel dile
getirilmesi ve tasvir edilmesi gerçekten insanda hayret uyandırıyor. Bu sebeple
tragedyanın ve şiirlerin babası demek en çok Homeros’a yakışır bir sıfattır.
Kendinden gelen sayısız kişiyi etkilemiştir.
Hatta okumakla kalmayıp araştırma yapanlar dahi vardır. Alman Heinrich
Schliemann Troya şehrini 19. yüzyılda keşfeden bir meraklıdır. Gizli yaptığı
kazılar sonrasında VII Troya şehrini bulmuş ve Priam Hazinesi’ni önce Atina’ya
oradan da Almanya’ya kaçırmıştır. Kaçırılan bu hazineyi müzeye bağışlamış,
savaş sonrasında ise hazine ortadan kaybolmuştur. Buradan çıkarılacak en büyük
ders ise İlyada her ne kadar destan olsa da kesinlikle döneminin olaylarını
gerçekleriyle beraber hikayeleştirerek aktarmıştır demekten kendimizi
alıkoyamayız.
Bu hadiseden Troya bölgesi değerlenmiş ve gerekli kazılar dönemin
devletinde ve günümüzde devam etmektedir. Aklımız ise her zaman bir şeyleri
kaybettikten sonra gelir başımıza. Zararın neresinden dönersek kardır diyoruz
ve levye ile lahit açanları şiddetle kınıyoruz.
Kitabım Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan. Çevirisi işinin
erbabı ve ödüllü Azra Erhat ile A. Kadir’den. Kesinlikle muazzam bir çevirisi
ve dizgisi var. Kusur bulmak imkânsız. 84 sayfa bir önsöz ile başlıyor
kitabımız, hemen ardından 24 bölüme sıkıştırılmış 15600 dize ile
karşılaşıyoruz. Kitabın sonuna ise sayfa, bölüm numaralarıyla verilmiş bir isim
sözlüğü konulmuş. Gerçekten muazzam bir içerik ve ona uygun önsöz ile sözlük.
Sözün özü; kitap okunulası ve tavsiye edilesidir. İçeriğindeki
şiirsellik ve ölümlü ile ölümsüzlerin arasındaki rekabetler sizleri de
heyecanlandırmaya yetecektir.
Sevgi ile kalın.
Muhteşem��
YanıtlaSilTeşekkür ederim can arkadaşım :) Blogumun ilk yorumu senden geldi. Beni bir kere daha çok mutlu ettin. Varlığın daim ömrün çiçek açsın.
SilTebrik ederiz, gerçekten çok başarılı bir inceleme.
YanıtlaSilAndromakhe'nin çilesini, Yunanlıların zulmünü, iğrençliklerini ve Troya yıkıldıktan sonra Homeros'un doğumuna kadar Ege'de yaşanan karanlık çağın sebebini gayet iyi anlamaktayız. Efsaneyi bu kadar güzel özetlediğiniz için size ayrıca teşekkür ederim.
YanıtlaSil3208 sene evvel yaşanmış bilinen bu ilk Doğu-Batı Savaşı halen devam etmektedir. 1918'de Çanakkale'ye gelen İngiliz Zırhlı Gemisi "Agamemnon" ve içinde imzalanan sözleşme bunun kanıtı değil midir?
Saygılarımla,
Homeros7
Tespitiniz çok iyi ve yerinde. Biz işin tabiki de edebi tarafındayız. Ancak hepimize aşikar olan bellidir. Aklı olana tarih en iyi kılavuzdur. Teşekkür ederim.
Sil