Kader bükülmez, ondan kaçış
yoktur. Eğer ki yaşanılacak bir durum söz konusuysa, bu elbet yaşanacaktır,
buna engel olunamaz. İstediğin kadar önlem al, istediğin yere kaç yazgında
seninle beraber adımlar bütün yolları.
Sophokles MÖ 400-500 yılları
arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle
dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde
sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.
“...son gününü görmeden hiç
kimseye mutluluğa ermiş demeyin!..” (Alıntı)
Antik Yunan oraklelerin, kâhinlerin
ve tanrıların hükmünde yaşanılan bir bölgeydi. Hatta zamanı da katarsak eğer o
dönemlerde gerek Yunan’da, gerek Mısır’da ya da Anadolu gibi bütün yerleşim birimlerinde
kehanetler insanların nasıl yaşayacağını, nasıl öleceğini ve dahi sonuçlarıyla bütün
uyruklara yön vermekteydi. Özellikle İzmir’de bulunan Apollon’a ait Delphoi
Tapınağı bu kehanetlerin merkeziydi.
Oidipus Yunanca bir kelime
olup şiş ayaklı anlamına gelmektedir. Kehanetin ana kahramanları Oidipus’un
babası Laios’tur. Mitolojiye göre Thebai kralı Laios, Pelops’un oğlu Khrysippos’a
karşı ilgi duyar. Onu kaçırır ve tecavüz eder. Bu yakışıksız ilişkiye çok kızan
Pelops Laios’u lanetler. Kehanet ise Oidipus’un doğacak oğlu babasını öldürecek
ve Laios’un karısı İokaste yani annesi ile evlenecekti.
Ömrünüz bence bir hiç.”
(Alıntı)
Tragedyamız ise tam bu
kehanetin ardından başlar. İokaste doğan çocuğunu öldürmek için saraydan
birisine verir ve ormana bırakmasını ister. Ormana bırakılan Oidipus
topuklarından delinip, bağlanılmış bir şekilde çoban tarafından bulunur ve
çocukları olmayan Korinthos kralı Polybos ile karısı Priboia‘ya verilir. Zaman
ilerleyip Oidipus büyüdükçe etrafındaki konuşmaları da algılamaya başlar ve
hakkındaki kehaneti öğrenir. Öz bildiği anne babasına zarar vermekten kaçınan
ve duyduğu bu kehaneti netleştirmek için ise Delphoi Tapınağı’nın yolunu tutar.
Buradan sonrası Tragedyanın konusu olduğundan dolayı spoiler vermemek için
kesilmiştir. Hikâyenin devamı üçlemenin ikinci kitabında devam edecektir.
“Kibrin, azametin çocuğu:
Zalim,
Taşkınca beslenip büyüdükçe,
Görür kendini yükseklerde,
Bilmeden akıbetini, gafil;
Düşer derin uçurumlara.”
(Alıntı)
MÖ beşinci yüzyıla kadar
diyebiliriz ki tragedyalar mutluluk, sevinç ve tebessüm ile kahramanlık hikâyeleri,
efsaneleri anlatırdı. Ancak o tarihten sonra dönemdaşları Aiskhylos, Euripides ve
Sophokles tiyatroya birçok yenilik katmakla kalmamış; dram, trajedi gibi
türleri de kazandırmıştır. Kral Oidipus’ta bu trajedilerin en başında gelen
örneklerden bir tanesidir. Mutlak bir yazgı, kaderden kaçma girişimi ve gücün
verdiği kibir. Karakterlerdeki kararlılık ve bilge kişiliği gerçekten okunmaya
değer. Kadercilik ile savaşan Oipius aklın ve muhakemenin gücünü kendinde
barındırıp, olayları çözümler ve kaderine razı olur. Ustalıkla konuya hâkim
olan yazar insan kişiliğinin en derinine kadar inip, birbirinden güzel mesajlar
vermeyi de asla ihmal etmiyor. Hatta yazımından 2400 yıl sonra “Oidipus
Kompleksi” diye psikoloji biliminde yerini dahi alıyor.
Kitabım Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları’ndan ve çevirisi okuru üzmeyecek şekildedir. Baskı kalitesi
yerinde ve neredeyse nokta hatası yoktur. Güzel bir çevirmen önsözü ve
Sophokles hakkında bilgi verdikten sonra oyun başlamaktadır. Akıcılık, şiirsellik,
karakterler arasındaki uyum ve kurgunun devamlılığı oyunun sonuna kadar
sürmektedir. Oyun bittikten sonra ise maddeler halinde çevirmenin oyunu daha
iyi anlayabilmemiz için eklediği sonnotlar ile eser noktalanmaktadır.
“...ruhun acılardan kurtulması
huzur doğurur.” (Alıntı)
Sözün özü; eser türünün en
iyilerinden bir tanesi olması sebebiyle okunulası ve tavsiye edilesidir. Okumadan
evvel Oidipus kehaneti ve Thebai şehri hakkında bilgi sahibi olmak okur için gerek
gördüğümdür. Kesinlikle yüksek sesle ve keyifle okunma isteyen bir eserdir ve
kendisiniz bu zevkten mahrum bırakmayınız.
Sevgi ile kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder