26 Haziran 2019 Çarşamba

Sophokles - Philoktetes - Kitap İncelemesi - Senaryo - Oyun - Tiyatro


Acını anlıyorum, dahası seni anlıyorum. Bedenen çektiğin sıkıntıya birde ben yüklenip seni aldatıp, kandırıp iç rahatsızlığı verdiğim için kusuruma bakma. Kaderin bükülmez olduğuna hepimiz birçok kere şahit olduk. Şimdi sana ihtiyacımız hâsıl oldu ve yardımın lazım. Bu savaşı benim sonlandırmam kesinleşti, ancak sen olmadan bunu başarmanın imkânsız olduğunu bilirim. Şimdi tut elimi ve yıllar önce yapılmış hatalar yüzünden kendini kahretme, dön özüne… Kralların kendi savaşları olduğunu ise düşünme, bu bizim kendi savaşımızdır. Yitirdiklerimizin, değerlerimizin üzerine kurulu düzende adını tarihe yazdırmanın tek doğru yoludur. Hadi kalk ve gel benimle…

Sophokles MÖ 400-500 yılları arasında yaşamış, Yunan tragedyasının akla gelen ilk ismidir. Sayısız ödülle dolu bir yaşamı vardır. Konu işleniş ve kendine has tarzıyla Tiyatro tekniğinde sayısız yeniliklere öncülük etmiştir.

“...hiç aklından çıkarma insanların mutluyken
bir anda her şeylerini yitirebileceğini.” (Alıntı)

Diğer eserleri gibi bu eserin konusu da lirik ve epik şiir geleneğinden alındı. Muhteşem üçlü dediğim Aiskhylos, Euripides ve Sophokles tragedyalarında bu konuyu işledi. Ancak günümüze sadece Sophokles’in eseri erişebildi.

İşin aslı Troya seferine katılan Philoktetes bir yılan tarafından ayağından sokularak sakatlanır. Bu sakatlık öle bilinen yılan sokmalarına benzemeyen ve ayağında devamlılığı sürekli olan bir ağrı çekme halidir.  Yaranın bulunduğu yerden irinin akıyor olması ve yaydığı konunun ise dayanılmazlığı sefer arkadaşlarının canına tak etmiş ve tanrılara sunu yapılırken temizliğin esas olduğunu bahane ederek Philoktetes’i Lemnos arasında bırakırlar. Burada yaşam mücadelesi veren Philoktetes hep adadan kurtulma hayalini canlı tutar, başarılı olamaz.

Troya savaş sebebi olan Güzel Helen’den bahsetmezsek sanırım inceleme tam olmamış olur J Bilindiği üzere Helen’in annesi dünyalar güzeli Leda’dır. O kadar güzeldir ki güzelliği tanrılar tanrısı Zeus’un gözünden kaçmaz. Hera’dan çekinen Zeus, Leda ile doğrudan ilişkiye giremez. Leda kocası Sparta kralı Tyndareos seviştiği bir gecede Zeus kuğu kılığında Leda’ya görünür ve Leda kendisine hâkim olamaz, Zeus ile ilişkiye girer. Tanrıların her seviştiği kadın muhakkak gebe kalır, ancak ilişkinin sonucunda doğum olmaz, Leda altın bir yumurta yumurtlar, bu yumurtadan da Helen ve Pollux dünyaya gelir. Güzelliğin başa bela olduğu bir çağda yaşam elbet muhatabının başına derttir. Annesi gibi Helen’de güzellikten bolca nasibini alır ve ilk olayı Atina şehir kurucusu Theseus’un onu kaçırmasıyla sonuçlanır. Burada kurtulması kolay olur Helen için, lakin güzellik başa beladır. Babası Tyndareos biran önce Helen’i evlendirmek ister.

“...en iyi seçenek korkuya neden olmayandır.” (Alıntı)

Troya seferlerine katılanların şöyle bir ortak özelliği bulunmaktadır. Bu ortak özellik ise Helen’i babası evlendirmek istediğinde Yunanistan’da ne kadar soylu bekâr varsa buyursun gelsin demesiyle başlar. Kıza yüzlerce talip gelir ve sadece birisi alacaktır. Sorun daha da büyümektedir. Tyndareos kızını kime verirse bu sefer diğer talipler kendisine düşman olacak ve hatta kan dökecektir. Talipler arasında bulunan kurnaz Odysseus olayı çözer. Kral babaya seçimin sonucunda diğer taliplerden yeminler almasını ister. Bu yemin ise; “Helen'le kim evlenirse, diğerleri bu evliliği kabul edecek ve yardıma ihtiyacı olduğunda ona yardım edeceklerdir.” Sonuç olarak ise Tyndareos içlerinde en güçlü olan Menelaus’a kızını verir. Bu hadise sadece bir kız alıp verme olarak kalmaz. Bütün Yunanistan’ın birleşmesine sebep olur.

Ancak bu sefere yemin etmemiş gönüllü katılan kişilerde vardır bunlarda bir tanesi de Philoktetes’dir. Bu sefere katılmamak için Odysseus’un kehanet yüzünden deli numarası yaptığı da bilinmektedir. Tarlada çift sürerek sefere katılmaları için ikna etmeye çalışanları duymamazlıktan, anlamamazlıktan gelen Odyseus’un deli olmadığını kanıtlamak için oğlu Telemakhos’un çiftin önüne koyarlar ve Odysseus oğlunun üzerine sürmez çifti, bu şekilde deli olmadığı ortaya çıkar ve sefere katılmak zorunda kalır.

Kitaba dönelim çok açıldı sanırım. Philoktetes sefer başlangıcında Lemnos Adası’na bırakılmış ve aradan 10 yıl geçmiştir. Bir türlü düşmeyen Troya her iki taraftan da can almaya devam ederken, Priamos’un büyük oğlu bilici kâhin olan Helenos Odysseus tarafından yakalanır ve sorguya çekilir. Helenos aynı zamanda Hekabe’nin Paris’e hamileyken gördüğü sancılı rüyayı da yorumlayan bilicidir. O rüyada Paris’in Troya şehrini ateşler içerisinde bırakacağı kehanet edilmişti. Ayrıntılı açıklamayı site üzerinden İlyada incelemesinden okuyabilirsiniz. Yan resimde gördüğümüz kişiler yayı geren Philoktetes, oku tutan Neoptolemes ve hedef olan Philoktetes'in adaya mahkum olmasına sebebiyet veren Odysseus'tur.

“Pisliklerine tanrıları bahane göstererek
yalanlarına ortak etmeye çalışıyorsun.” (Alıntı)

Helenos yakalandığında yeni bir kehanet ortaya atar ve Troya’nın düşmesini Achilleus oğlu Neoptolemos ve Herakles’in attığını vuran oklarını emanet ettiği Philoktetes’in sefere katılması gerektiğini söyler. Aksi takdirde Troya şehri düşmeyecektir. Philoktetes adada bu oklar sayesinde hayatta kalmıştır.

Kitabın içeriği de tamda burada başlamaktadır. Odysseus ve Neoptolemos Lemnos Adası’na Philoktetes’in elinden Herakles’in ok ile yayını almak için gelirler. Burada oyunumuz başlar. Ancak işin daha derininde Sophokles yine bireyden yola çıkarak toplum eleştirisi yapar. Her oyunda yazarın bu huyunu görmek yazarın kararlılığına bir işaret, delildir. Bu hususta yazarın çok başarılı olduğunu da söylemek isterim. Gerek sosyal, gerek siyasi ve eğitim alanında haklı isyanına tanık olmak için Sophokles’i dinlemek yeterlidir.

Kitabım Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan, çevirisi işinin ehli tarafından yapılmış ve muazzam. Kısa bir yazar hayatı ve ardından Philoktetes hakkında bilgi verdikten sonra oyun başlamaktadır. Oyunun noktalandığı yerde ise “sonnotlar” başlığı altında 9 sayfa bilgilendirmeler yer almaktadır.

“Kendisine yapılan iyiliğe iyilikle karşılık verenler,
dostların en değerlileridir.” (Alıntı)

Sözün özü; ben kitabı çok yerinde ve kusursuz buldum. Çok iyi bir eleştirisel bakış ile toplumun gediğine taşı koyduğunu gördüm. Eser benim için okunulası ve tavsiye edilesidir. Zararın neresinden dönersen kardır payesine tanık olmak istiyorsanız ve doğruluğun en büyük erdem olduğuna kalben inanıyorsanız muhtemelen eser size de hitap edecektir.

Sevgi ile kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder