“Kadınların ortak ittifakı bir başka kadın söz konusu olunca mümkün
olur,” der yazar. Hep bir çekişme halleri, birbirinin üzerine basıp
yükselme halleri, ağız burun büküp beğenmeme halleri ve hiçbir zaman
bitmeyecek, tükenmeyecek yarış halleri. Peki, ne için, kimin için? Umarım
sadece kendileri içindir.
Ülkemizde her ne kadar her
bireyin bir olduğunu savunsak da bir olmadığının hepimiz farkındayız. Herkesin
zevki ve dahi merakı başkadır. Kimisi kendisini kuytu bir köşeye çeker,
kitabını alır ve o kitabın içerisinde kaybolur, kimisi ise televizyon karşısına
geçer, hayatı full HD takip eder. Bu durumdan ise en çok yayıncılar,
reklamcılar ve üreticiler kazanır. Toplum her zaman kaybeder.
“...eşyalar tarafından kuşatılmış hayatların boğuntusunu ancak yeni
eşyalarla gidermeye çalışmanın beyhudeliği, sürekli yeniden ve yeniden üretilen
bu doyumsuzluk hali, diri tutuyor olmalı tüketim toplumunun hem bunalımını, hem
varlık nedenini...”
Kendi milletlerini körelte
körelte yaparlar bu ticareti, eze eze ve bile bile yaparlar. Reklamlarda çıkan
ürünlerin yüzde yüz doğru olduğuna inanan bir milletin evlatlarıyız.
Vodafone’nin her yerde çektiğini, Vestel’in yüzde yüz yerli olduğunu, Beko’nun
bir dünya markası ve daha nice markanın gıdısını bıdısını yalanda olsa biliriz.
Bu camekândan en çok etkilenende
çocuklarımızdır. Gerçi aile için ne önemi var, aç televizyonu çocuk yeter ki
“uzak dursun,” ver tableti çocuk yeter ki “sessiz olsun” diyen aileleriz.
Tehlikeli olan her şeyi çok iyi biliriz, ancak bildiğimiz halde uygulamayız.
Çünkü babayız yorgunuz, çünkü anneyiz ev işleri bitmek bilmiyor… Aslında neyiz
biliyor musunuz? Bütün bu olanlar karşısında Cengiz Aytmatov’un hikâye ettiği
birer “mankurt” yetiştiricisiyiz.
Kitap içerisinde beş yaşındaki
bir kız çocuğunun – ki ben asla beş yaşında olduğuna inanamadım – beş günlüğüne
Nermin adında bir reklamcı/grafikçi olan başkahramanımıza emanet edilmesi ve bu
sürede yaşananlar konu edilmektedir. Nermin aynı zamanda romanın birinci tekil
ağızdan anlatıcısıdır da…
Her yaşta yeni şeyler öğrenmek
hayata farkındalık katar ve monoton olan hayat gidişatındaki heyecanı arttırır.
Düşünsenize on beş yaşınızdasınız ve hayatta yapmadığınız hiçbir şey kalmamış.
Bundan sonraki hayatınız geçmiş yaşantınızın aynı olacağının garantisidir. O
sebeple hayatı basamak basamak ve zamanında yaşamak gerekir.
Beş bölümden oluşan eserimiz;
Tuğde adlı beş yaşındaki kızımızın çokbilmiş ve burjuva tavırları ile sayfa
sonuna kadar devam etmektedir. Bu bölümler arasında Nermin’in bütün
arkadaşlarına taktığı lakaplar ve arkadaşlık, yaşanmışlık hikâyeleri,
betimlemelerle, yer mekân gösterilerek, Nermin tarafından sürekli
“beğenilmeyerek” anlatılmaktadır.
Beğenilmeyerek dediğim yer ise
Nermin’in aslında her birimizin ailesinde, yakın çevresinde olan kadın ile
erkek tiplerinin iticiliğinden, çıkar ilişkisinden ve çekişmelerinden
bahsetmektedir. Yazım dili çok sade, herkesin anlayabileceği ve kendinden,
çevresinden birçok şey bulabileceği bir türdedir.
Kitap içeriğinde yazarın çok iyi
gözlemleri bulunmaktadır. Onun dışında kitap gerçekten benim için sıkıcı bir
okuma oldu. Lakin gözlem ve çözümlemeleri gerçekten kitabı benim için
okunabilir kıldı. Özellikle Nermin’in “çocukluk defteri” ve son bölüm benim
için çok ama çok eğlenceliydi. Zaten çoğu yerinde trajikomik bir anlatım tarzı
vardı. Nermin’in iç konuşmaları, duygu ve durumları en sevdiğim kısımlardı.
Kitap genellikle hep bir sosyal
mesaj içerikli, okuyucusuna hep bir şeyleri parmağıyla gösterme derdindeydi.
Kadın, kadın olmanın zorluğu, toplumda kadın olmak, erkek gözünde kadın olmak,
yalnız bir kadın olmak ve kadınların kadınlara bakışı… Kitap 2002 yılında
çıkmıştır ve o tarihten bu tarihe ise değişen hiçbir olumlu bir düzenleme
yoktur kadınlar için.
Aykırı olduğum yerler ise; beş
yaşındaki bir kız çocuğunun aslında çok daha büyük yaşlarda on/on iki
yaşlarında bir izlenim vermesi, sanki bütün çevrenin çocuklarının gerçekten çok
kötü bir ahlak ile ahlaksızca büyümesi ve on dört yaşında Boğaçhan adında bir
çocuğun ise kitapta gay olarak lanse edilmesi benim çok tuhafıma gitti.
Sözün özü; sevmediğim bir tarz
olduğu için kimi zaman sıkıldım. Yazarın şiirsel anlatım tarzı ve güzel
çözümlemeleri ise dimağımda çok iyi bir tat bıraktı. Erkek bir yazarın
kadınları bu kadar yakından, sanki bir kadınmışçasına kaleme alması ise
gerçekten takdir ettiğim hususlardandı. Ben kitabı genel olarak beğendim ve
okunası, tavsiye edilesi olduğunu düşünmekteyim.
Sevgiyle kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder