Ve Anna Arkadyevna Karenina.
Soğuk sonbaharı kışa bağlayan bir
gecede uzunca, upuzunca bir yolda ve yetişmek için uykusuz saatlerce direksiyon
salladığın anda aklına düşüverir, buz gibi soğuk ile sıcak bedenin çarpışma
anı. Çünkü uykusuzluktan kapanan gözlerin, karanlık ışıksız otobanda ve direk
önüne sürekli bakmanın verdiği rahatsızlıkla yorgundur. Aracın içi
alabildiğince sıcak, açarsın Çorum’a gelmeden camını ve İstanbul’a kadar bir
yanında harıl harıl çalışan devasa arabanın kliması, diğer yanında camdan terli
bedenine değen buz gibi soğuk… Ve Rusya…
İlk romanlar 17 yüzyılda ortaya
çıkmıştır. Asıl hedefi ise girişimci kişi ve yazarların kadınların
okuyabileceği, bu hususta paralarını akıtabileceği bir iş kolu yaratmaktı. O
zamana kadar kadınların kesinlikle dış dünya ile bir bağları yoktu. Hatta
İngiltereli işçi kadınlar neredeyse maaşlarının tamamını "romans"
denen o zamanın romanlarına yatırırlardı.
"Kadının dünyaya açıldığı
ilk ve tek kitap romandı."
Şöyle bir o tarihten önceye
baktığınızda ise kadını konu alan, hiçbir yazım örneği yoktu. Bu tür yapıtlar
önce Kamelyalı Kadın başta olmak üzere kadının ön plana çıktığı yazım şekilleri
olarak önemini korudu. Bu kitaplar sayesinde kadınlar dış dünyaya açıldı ve
yaşanılanları bir bir özümsemeye başladı. Rus ve dünya edebiyatında kadın
konulu ilk eserler genelde aşk temalıydı. Ancak zamanın ve modernizmin
getirdiği yeni kadın kimliği; kadının tek meziyetinin aşk olmadığını örneğini
bizlere gösterdi. Tarih erkek işidir ve tarihte kadının yeri asla yoktur. Bunu
anlamak için İngilizlerin kullandığı dili bilmek kâfidir. "History"
yani tarihçe demektir. Az bir kelime oyunu ile bunu "His Story"
yaptığımız zaman ise "onun hikâyesi" anlamına getirmekteyiz. Erkeğin
tarihinde ise maalesef kadına yer yoktur.
Peki, dünya edebiyatı bize ne
gerekti, neden var ve neden böyle tutuluyor?
Yukarıda belirttiğimiz gibi
romanlar hem kadınlar ve hem de erkekler için dünyaya açılmanın en kolay
yoluydu. Bu sebeple uzak yerleri yakın etmenin, onların kültürlerini, yaşam
şekillerini görmenin hissetmenin ve yaşamanın bizler için sayısız faydası,
hayal dünyamızın kendi penceremizden değil de daha geniş bir pencereden
tasavvur etmenin kolaylığı için dünya edebiyatı gerekliydi. Her bölgenin ve
dahi ülkenin kendi zenginliklerini görmesek de hissedebilmek dünya edebiyatını
etkin kılmaktadır.
Kitabın ismi Anna Karenina
olmasına rağmen neden kitap içerisinde Anna çok yer kaplamaz?
Anna Karenina bir romandan ibaret
değildir. Daha çok bir dönem ve devlet eleştirisidir. Kitaba verdiği bu isimle
ise kitabı kamufle etti. Anna’ya çok yer verilmedi; istenilen bir aşk romanı ya
da yasak aşk gibi konulara girip kitabın sadece o güne hitap etmesini istemedi.
Bu sebeple Anna’yı mükemmel bir şekilde betimledi, okurun ağzına bal çaldı.
Sonra ise asıl konulara işçi işveren, aristokrat ve normal sınıf gibi
sosyolojik, psikolojik analizlere girip, kitabın roman dışında çok şey olduğunu
izah etmeye çalıştı.
Kişilik analizleri o kadar
muazzam ki; psikoloji ilmi tam olarak peyda olmadan bu denli bir girişimle ve
oluşturduğu karakter Anna ile toplum yapısını ve yapının oluşturduğu en uç
kişileri, bu kişilerin düşünce yansımasını akıl yordamıyla kâğıda düşürmesi
gerçekten takdir edilecek bir husus. Rus Edebiyatı'nın en büyük yazarı olması
bence bu doğaüstü kişilik/karakter analizleriyle meydana gelmiştir.
Halid Ziya Uşaklıgil'in Bihter'i,
Gustave Flaubert'in Madam Bovary'ası var ise Tolstoy'un da Anna'sı var
diyebilir miyiz?
Elbette diyebiliriz. Hatta bir
çok benzerlik bulmamız ise muhtemeldir.
Anna Karenina modern günlerin ilk
zamanlarında yaşanan kadın problemlerinden mi meydana geldi?
Dışarıdan bakıldığında her ne
kadar Anna Karenina’nın aşkın peşinden gitmesine alkış tutup, ıslık çalıp,
helal olsun aşkının peşinden gitti diyecek olsak da; Anna’nın durumu bencil bir
insanın kurgulanmasından öte bir durum değildir. Dönemin yapısı ve ahlak
anlayışı bunu gerektirdiği için Anna karakteri ortaya çıkmış ve o karakterin
diğer karşılığı olan Levin karakteri daha da güçlendirilmiştir. Çünkü asıl amaç
insan psikolojisine inip, kişinin kendisini sorgulaması ve hatta kendi
bedeniyle cihatta bulunup bir dine mensup olmasa dahi ilahi bir inanca bir
yaratıcıya inanılması gerektiğini vurgulamıştır.
Anna neden unutulmuyor, kalıcı
olmasının sebebi nedir?
Kitabın popülerliğinin aslında
abartıldığı gibi olmadığını düşünüyorum. Yıllara meydan okuyacak bir eserdir
çünkü çok sağlam karakterle donatılmış, insani duygular ve hareketler ustaca
sayfalar arasına serpiştirilmiştir. Döneme olan merak ve yazarın yüceliği ise
kitaba daha da bir mana katıp, kitabın klasik olmasına sebebiyet vermiştir.
Tolstoy’un psikoloji üzerine yazdığı bir eseri var mıdır bilmiyorum ancak
kesinlikle bu gücü kendisinde görüyor ve sırf bu şekilde muazzam kişilik
tasavvurları kendisini Rus Edebiyatı’nın en tepelerine taşıdığına inanıyorum.
Ve toprak.
17. yüzyıla kadar Rusya
topraklarında doğan her bireyin toprak sahibinin öz malı olduğunu belki
bilirsiniz. 18. Yüzyılda ise toprak reformları sayesinde, köylü toprak
sahiplerinin nüfuslarından düşüp kendi kimliklerini kazanmışlardır. Aşırı
derecede bir Fransız ve İngiliz yaşam özentisi içerisinde olan Ruslar birçok
şeyden etkilenmiş ve toprağın yüceliğini uzunca bir süre keşfedememişlerdir.
Eserde buna el altından göndermeler yapılıp, olması gerekenin ve işçi işveren
sınıf arasındaki problemleri dile getirmekle kalmamış, akıl verme çabalarına
dahi girilmiştir.
Sözün özü; kitap okunulası ve
tavsiye edilesidir. Rusya hakkında merak ettikleriniz ve dönemin yaşantılarına
şahit olmak istiyorsanız usta yazarla buluşmanız gerekmektedir. Kitabı
kesinlikle tam ve eksiksiz metin ile okuyunuz. 850 gram olan kitabım okurken
ağırlık yaratsa da çevirisinde ve gidişatında problemsiz bir şekilde okumamı
sonlandırmayı başardı. Daha öncesinde farklı bir yayınevinden okumama rağmen İş
Bankası Kültür Yayınları’ndan olan kitabımı sanki ilk defa okuyormuşçasına
harika bir çeviri ile karşılaştım…
Filmi ise kesinlikle kitabı
okumadan izlemeyiniz. Çünkü kurguyu ve içeriği bilmiyorsanız filmi anlamamınız
çok olasıdır. Ayrıca kitap kesinlikle filmin çok üzerindedir. Filmde sadece
Anna karakterine ağırlık verilmiştir. Kitapta ise Anna karakteri pek yer kaplamaz.
Sevgi ile kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder