-Tik
Tak, Tik Tak, Tik Tak.
Tertemiz bir gece ve durmaksızın
devam eden saatin sesi gecenin sessizliğine bir ihanet içerisindeydi. Saatten
cesaret alan eşyalar ise bazen çıtırdıyor çoğu kez de anlam veremediği sesler
ile hayal dünyasını iyice zorlamasına neden oluyordu. Muhtemelen şuan oturma
odasında bir ejderha kesinlikle televizyonu yiyordu. Yoksa televizyon gecenin
bu saatinde neden acı acı gıcırdasın ki!
Yorganı iyice üzerine çekti; şu
odanın köşesinde saatlerdir sırtı dönük olan adamda kimdi acaba. Hem o kadar
ayakta durmaktan yorulmadı mı diye düşüyordu. Ne kadarda uzun boyu vardı,
kendisi ancak onun bacakları kadardı. Birkaç kere annesine seslenmeyi düşündü
ama köşede duran adamında duyacağından korkarak ses çıkartamadı. Korku soluk
sesini dahi kıstı.
Gündüzler böyle çabuk ilerleyip,
hemen bitip, tükenirken; gece neden bu kadar uzun sürüyordu. Ne zaman ortalık
aydınlanacaktı. Uzun zamandır babasının da dediği gibi güneşi yıkamanın vakti
gelmedi mi daha? Bulutlarla beraber asar gökyüzüne kuruturdu bir güzelce. Bir
gıcırtı yeniden düşüncesini bozdu. Ejderha şuan kesin anane yadigârı olan
gümüşlüğü yiyordu.
Gece ve gündüz birer kavram
değildiler. Sadece birbirlerinin ispatıydı. Işık değen yerlere gündüz, değmeyen
yerlere ise gece deniyordu. Elle tutulan somut bir durumun olmadığını, sadece
ışıksız kaldığı için korkmamasını babası defalarca anlatmıştı; ancak nafile…
Hayal dünyası büyüklerin aklının alamayacağı kadar genişti. Çoğu gece uzay
savaşlarına katıldı, neredeyse haftada bir çikolatalardan havuzlarda yüzdü,
hatta geçen gece en sevdiği balığı “Müslüm” ile babasıyla izlediği belgeselden
aklında kalan Marina Çukuruna daldı.
Ortalık yavaşça ağarmaya, güneşin
ışınları belirmeye başlamıştı. Hemen odanın köşesinde duran adama bakmaya
başladı. Ortalık aydınlandıkça orada duran adamın aslında bir ayaklı gece
lambası yani lambader olduğunu gördü. Korkusu yavaşça düşüncesinden uzaklaştı
ve yüzüne vurmaya başlayan gün ışığı tebessüm etmesini sağladı. Pencereye koştu
ve güneşin tam karşı evin üzerinde olduğu gördü. Banyoya koşup; bir kova, küçük
bir tel fırça, biraz “Peros” deterjan ve yüz havlusu aldı. İki eliyle kovayı
alıp, zorlana zorlana yatak odasına kadar koştu;
-Baba, baba uyan… Güneşi
yıkayabiliriz, şimdi tam bizim karşımızdaki evin üzerinde… Hem “Müslüm” de
yardım eder. Senin çocukluğundaki sarışın sabahları görmek istiyorum. Hadi uyan
baba…
-Canım oğlum... Gece gördüğümüz
düşleri gerçekleştiremeyeceksek her sabah uyanmanın sebebi ne? Güneş
uzaklaşmadan yetişelim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder