Helios ışığını tüm gücüyle
tenimizde gezdirirken, Kharitlerden doğma bir neşeyle, yanımda hırlayan,
tıslayan Cerberus hizmet ediyordu bütün konuklara... Kadehlere değişik tatlarda
Ambrosialar doluyor, anında tükeniyordu. Zeus’un keyfi yerinde olurdu, Hera’yı
edebilseydi ikna. Hades’in gözlerinde Persephone’nin diri bedeni, Ares,
Hephaistos’un ardından çeviriyordu bütün gizli işlerini, şehvet doluydu
Afrodit. Poseidon yoktu, hükmediyor olmalıydı en derin denizlere, Poseidon’un
zorlamasıyla doğmasaydı oğlu Arion bu kadar kızmaz, kızgın olmazdı Demeter.
Eris’in tanrılar masasına salladığı elma gibi düşüverdi Faust-Mephistopheles’in
kanla mühürlü ahdi. Perde aralandı, kadehler yeniden dolduruldu, başladı artık
Dionysos icadı. Sadece insansı Andromakhe ağlıyor, Prometheus bu sefer zincire
değil insanlara vuruluyordu. Atlas bıraktı yükünü, dünya gömüldü bir karanlığa,
Homeros’un sesi yankılandı birden her taraftan, bağırıyordu; Sofokles,
Aiskhylos, Euripides, Shakespeare ve Goethe diye. Pan’ın melodisi gidiyordu Tartaros’a
kadar, açıldı gözleri Kronos’un ve durdu zaman.
1749 yılının yaz ayında doğan Goethe elbet eksiğini tamamlayıp, mevsimine riayet ederek 83 yılını doldurarak 1832 yılının ilkbahar ayında hayata veda eder. Frankfurt’ta varlıklı bir ailede hayata gözlerini açan deha, otobiyografisi olan Yaşamımda Şiir ve Hakikat’te akademik yanını babasından, yaratıcılığını ise annesinden aldığını söyler.