10 Nisan 2020 Cuma

Defalarca Ölüp Yeniden Dirilmek - Kendi Kalemimden Amatör Hikayeler

Hava sıcaklığı öğlen 30 dereceyi buldu, klima desen o da lanet olası elektrik olmadan çalışmıyor, ölüm sessizliği adeta ortamın her yerinde, damlıyor ter damlaları tenimizden, ama çıt yok. Saatler biraz akşamı gösterdiğinde güneşin kanaması tükenmek üzere kızıllığını vuruyor karşımızda duran evlerin tepelerine.

İlk paragraftan sonra inanın ki bir yaşım daha bitti. İlk vakitler senelerin geçmediğine hepimiz şahit olmadık mı? Bir türlü gelmeyen 18 yaşı hep beraber bekledik, sonunda ise hiçte beklediğimiz gibi gelmedi. 25 yaşına kadar birer birer geçen seneler emin olun şimdi üçer beşer geçmektedir. Zamanı tutup da depolamamız imkânsız ve yine imkânsız ki geriye dönüp aynı zamanı yeniden yaşamak.

Şimdi ise bu etkinlik için bir şeyler yazmak istiyorum, bunu gerçekten çok istiyorum ama ne yana çevirsem kafamı karalayacak bir şey bulamıyorum. İnsanın birde yazması gereken saati olmalı, bu saatler, anlar dışında kesilmiş süte dönüyor, bozuk, verimsiz ve hatalı. Aslında yazdıklarımla dokunmak istiyorum kalplerinize, paylaşmanın salt mutluluğunda birleyip güzel tatlar bırakmak istiyorum dimağınızda; tabi bunu becerebilirsem.


Oda içerisinde pek bir eşyanın olmayışı yalnızlığımı çok daha hissediliyor kılıyor. Yalnız kalmak isteyişim aslında kendi bilincim doğrultusunda yapılmış eylemler bütünü olduğunu inkâr edemem. Mutlu yalnızlık yaşıyorum demiştim bir keresinde ve cevap olarak kendini kandırıyorsun ile karşılaştım. Belki de deyip konuyu kapatmak istedim, lakin bunda da başarılı olmadım. Evet mutsuzdum. Bir kitapta okuduğum bir cümle sürekli dolaşıyordu beynimde ve defalarca bana diyordu ki; “İnsan ölmeden çok önce yaşar ölümlülüğün evrelerini.” Bu sebeple arka bahçemde kazdığım mezarımı komşularıma haklı sebeplerle gösterebilirim. Belki de hiç söylememek en iyisi. Yine her zaman yaptığım gibi evrende hacim küçültme olayına girip, zayıflıyor, yemiyor ve içmiyorum.

Bu düşünceler ile yoğrulurken tinsel yanlarım, oda içerisinde bir şimşek patlarcasına birden yanan ampul ayırıyor beni düşüncelerimden. Kafamı kaldırdığımda artı ve eksinin ampul fitilini kızdırdığına şahit oluyorum. Benzer her zaman benzerini çeker de karşıtıyla karşılaşınca nasıl yok olur her şey. Ve yine aniden kesilen elektrik ampul fitilinin usulca kızarıklığını dindiriyor, kızıl renk iyice solup tükeniyor. Karanlığa karışıyor en sonunda, orada olduğunu bilsem de yiten her şeyin bittiğine şahitlik ediyorum kendimce.

Ellerimle yokluyorum bedenimi, kendimin varlığına kani olduğumda biraz olsun topluyorum düşüncelerimi. Karanlığa alışmamış gözlerimi kısıp gecenin gözlerimi evrimleştirip gözbebeklerimin büyümesini bekledikçe içten bir heyecan duyuyorum. Soğuk odadan, bu soğuk ve yalnızlıktan kırılmış sandalyeden, geri kalmış bütün eşyaların çığlıklarına kulaklarımı kapatıp kalkıyorum ayağa. Yürüdükçe ayaklarım altında can veren seslere şahit oluyorum. Bir göz peşim sıra izliyor beni, bunu biliyorum. Bildikçe ve ispatlayamadıkça korku iyice sarıyor bedenimi. Giriyorum kendi kazdığım mezarıma her gece ve her gece ben defalarca ölüp yeniden diriliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder