Dreyfus adlı subayın haksız
nedenlerle dolu, baştan savma yargısının konu edildiği ve Zola’nın 13 Ocak 1898
tarihinde L’Arore gazetesinde yayımladığı Suçluyorum ‘u dönemin
Cumhurbaşkanı’na (Felix Faure) yazılmış bir açık mektuptur.
19. yüzyıl sonlarına doğru
Dreyfus kapalı kapılar arkasında yargılanır ve ardında duran bir iki kişiden
başka kimsesi de yoktur. Rütbeleri sökülür, kılıcı kırılır ve sürgüne
gönderilir. Bilinen bir gerçek var ise kişinin Yahudi kimliğini taşımasıdır,
üstelik asıl suçlunun kim olduğunu bildikleri halde susmaktadırlar. Çünkü
“Ordunun onuru”, Fransa Cumhuriyeti’nin “çıkarı” söz konusudur.
Bir aile duruşmasının hayalini
kurun. Baba yargıç, anne yargıç, abi ve ablalar komite üyeleri (jüri) ve küçük
tatlı kardeş mağdur. Suçlu ise bu aileyi hiç ama hiç tanımayan “sen.” Bu
mahkemeden beraat edebileceğini düşleyebilir misin?
Selam olsun üstlerinin istenci
dışında davranan yetkililere!
Zola’nın gerçekten aydın
kişiliği, dürüstlüğü, insancıl yanı devrim niteliği taşıyan eserinde
sergilenmektedir. Gazete yazımından sonra bir dünya mahkemeler, görevden
alınmalar olur ancak bu olay Fransa tarihinde bir leke olarak kalır.
Bir ülkenin kendi sınırları
dışında olan başka bir ülke de konuya mevzu olan ülkenin anadili konuşuluyorsa;
orada kıyım vardır. Fransa tarihi ise bu lekelerle dolu bir cumhuriyettir.
Okuduğumuz kitap ise 40 sayfadan
oluşmaktadır. Zola’nın mektubundan öncesi, Zola’nın mektubu ve sonra olarak 3
bölüm olarak yayımlanmıştır. Çeviri sahibi Tahsin Yücel’in de konu hakkındaki
beyanları gerçekten hoş bir anlatım kazandırmıştır. Bazı sayfalar ise
fotoğraflarla kanatlandırılmıştır.
Genel olarak kitap türünde bir
şaheser olarak gözükmektedir. Gerçekten farklı bir uyanışın, bir mücadelenin
örneğidir. Bu tutumundan dolayı Emile Zola’ya olan hayranlığım bin kat daha
artmaktadır.
Sözün özü; okumadıysanız
kesinlikle okuyunuz.
Sevgi ile kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder